Sayılar... Kuru ve cansız, hayatın içine örülmüş gizemli semboller. Dijital çağın çağrısıyla, adeta sayılarla dans ediyoruz şimdi. Banka hesaplarımızın derinliklerinde gizlenen numaralar, ödenmemiş borçların vurgusuyla titreyen ekranlar, sosyal medya platformlarının karışık algoritması tarafından sıralanan beğeni sayıları... Hepsi, rakamların çelikten duvarları ardında yaşanan hayatın yansımaları.

Günümüzde kavramları, duyguları ve deneyimleri sayılarla ölçmeye eğilimliyiz. İstatistiklerle donanmış, yüzdelik dilimlerle belirlenmiş, grafiklerle süslenmiş bir dünya; duygu ve düşüncelerimizi sıkıştırdığımız kutularla çevrili. İnsanlar arasındaki ilişkiler bile, sayılarla ölçülür hale geldi. Kaç takipçimiz var, kaç beğeni alıyoruz, kaç arkadaşımızla aynı fikirdeyiz, hatta kilomuz ve yaşımız... Hayatımızı anlamlandırmak yerine, bir sayı dizisi haline getirdik. Sayılar, artık duygularımızın yerine geçiyor. İnsanlar birbirlerini anlamak yerine, istatistiklerle tanımlamayı tercih ediyorlar.

Banka hesaplarımız, sayılarla dans ederken, borçlarımızın gölgesinde kalmış durumda. Sayılar, kuru kuru baktığımız ekranlarda, hayatın sıcak dokusunu hissettirmiyor artık. Borçlarımızın altında ezilen ruhlarımız, o sayıların soğukluğunda donup kalıyor. Belki de bu yüzden, hissetmekten çok sayılara baktığımızı fark etmek zorundayız.

Yüzdelik dilimlerle belirlenen çoğunluklar, bizi kendi özgünlüğümüzden uzaklaştırıyor. Toplumun normlarına uygun olmayan bir yaşam sürmek, birer sayıya dönüşmüş hislerimizin bastırılmasına neden oluyor. Yaşadığımız her anı, kaç beğeni aldığıyla değil ne kadar derinden hissettiğimizle ölçmeye başlamalıyız artık. Sayılar arasında kaybolup gitmek yerine, kendi sesimizi duymalıyız biraz da.

Kilo ve yaş gibi sayılarla tanımlanan bedenimiz, aslında yaşadığımız deneyimlerin ve duyguların bir yansıması. Kilo verme telaşıyla geçen günlerimiz, yaşlanma korkusuyla dolu anlarımız... Bu sayılar, hayatın bizi nasıl şekillendirdiğini gösteriyor. Ancak gerçek yaşam, o sayıların ötesinde, dijital ekranların dışında. Ne kadar kilo verdiğimiz ya da kaç yaşında olduğumuz değil, içimizdeki barutun ne kadar kuvvetli olduğu asıl mesele.

Belki de sayıların egemenliğinden kurtulmanın zamanı gelmiştir. Hayat, kuru kuru baktığımız ekranların ardındaki sayılardan ibaret değil; hayat, duygularla, deneyimlerle ve ilişkilerle örülü bir dokuma. İstatistiklerin gölgesinde değil, gerçek duyguların ışığında yaşayalım.