İnsanoğlu, varoluşundan bu güne kadar süregelen epik bir savaşın içinde. İyi ile kötünün, aydınlık ile karanlığın sert bir mücadelesine şahitlik ediyoruz yüzyıllardır. Bu mücadelede kötülük, insanın ruhunda bir hançer gibi saplanmış. Derinlerde bir yerlerde, kiralık katiller gibi sessizce bekliyor ve anını kolluyor. Peki, kötülük nedir? İşte tüm bu karanlık karmaşanın özü, insanı kemiren, adalete meydan okuyan bir güç.

Kötülük; zehirli bir bitki gibi, kalbi ve vicdanı sarar. Saf niyetleri kirletir, masumları acıya boğar. İnsanın içinde çürümeye başlar ve büyür. Bir virüs gibi, yayılarak etrafını sarmalar. Köklerini insanın şehvetlerinde, hırslarında ve kibrinde salar. Bir soluk gibi, yok edici etkisiyle insanı sarsar. Ancak kötülük sadece karanlık, ışığı söndüren bir güç...

Kötülüğün bedeli ise hafif bir noksanlık değildir. Sadece birkaç anlık tatminin ardında, acımasız bir gerçeklik belirir. Bedel, kırık dökük kalplerle anlatılan masum hikayelerin damarlarında dolaşır. Pişmanlıkların yükü, geceler boyu uykularımızı kaçırır. İşte kötülüğün bedeli, vicdanın sindiremediği bir faturadır.

Peki, ben ne kadar kötüyüm? Bu, kişinin en içsel ve korkulu sorusu sanırım. Dünyamızın dip köşelerinde, ikilemlerimizin ortasında kayboluruz. İçimizdeki iyi ve kötü arasında bir denge ararız. Galibiyet, belki de o dengeyi sürdürmektir. Kendimize gösterdiğimiz çaba, insanın kendi savaşında zafer kazanmasına yardımcı olabilir.

İzafi bir dünya içinde bu dengeyi korumak kolay değildir. Zira kötülük, cazibesini hiç yitirmeyen bir öğretmendir. Bizi kendi sihirli dünyasına çeker. İnsanın kendi içinde olduğu gibi, toplumun da içinde karanlık yerler vardır. Kötülüğün etkisi, adaletin ölçeğini bozar, sevgiyi yok eder. İşte böyle bir dünyada var olmak, insanın kendini sorgulamasına neden olur.

Sonuçta kötülük insanın iç savaşının bir parçası. Hepimizin içinde eser miktarda kötülük var sanırım. Zafere ulaşmak kolay değil ama ulaşılabilir. Kötülük dediğimiz karanlığı içimizde hapsedilir ve iyilikle birlikte yükseliriz. Her karanlık bir aydınlık getirir ve her bedelin bir sonuçta ödendiği unutulmamalı. İnsanın iç savaşında galip gelme, uğruna değerli bir mücadele olabilir.

İnsanlık, tarih boyunca karanlıkla dans etti. Gölgeler arasında yürüdü, çıkmazlarda dolaştı ve sık sık ruhunu kara bir sisin kapladığına şahit oldu. Her çağın ardında, insanlığın yüzleştiği en zorlu sorulardan biri yankılandı: Kötülük nedir? Kötülüğün bedeli ne olabilir?

Ve en nihayetinde, içimizdeki karanlıkla yüzleşerek sorduğumuz o zorlu soru: Dante’nin cehenneminde siz kaçıncı kattasınız?