İlahi mahkeme
Mustafa Uysal
Hani, Levent Kırca'nın o unutulmaz TV oyunlarından
"Olacak O Kadar"ın bir yerine
geldiğinde, "Tam yerine geldi manzara koyduk" diyordu ya,bu yazının
konusu da öyle oldu.İlk öğretimdeki "müfredat"
tartışılırken, kitapların sayfaları laik eğitim karşıtı düşüncelerle
doldurulurken; dosyalarımın arasından sevgili arkadaşım Mustafa Yoldaş'ın
yıllar önce gönderdiği bir elektronik mektup çıkıverdi.
Çıktısını alıp
koymuşum bir kenara, günü gelende gerekli olur diyerek.İşte biz de tam zamanı dedik ve Anadolu hoşgörüsünün de çok güzel
vurgulandığı hikayeyi koyduk bu yazıya. "İLAHİ
MAHKEME" "Bir adam
ölmüş ve öbür dünyada yargılanmak için sırasını bekliyormuş. Sıra kendisine gelip
mahkeme salonuna girdiğinde bir ne görsün? Yargıç kürsüsünde bir adam oturuyor.
Tanık yerinde ise Tanrı yerini almış. Adam şaşkın," Aman Tanrım, bu nasıl
oluyor? Beni senin yargılayacağını sanmıştım. Oysa orada hakim olarak bir insan
oturuyor." Tanrı gülümsemiş, "Ben hiç bir zaman sizi
yargılamadım. Sonsuz sevgimle, ne yapmayı seçtiyseniz, sizi seçiminizde özgür
bıraktım. Bana yargılamak değil, sevmek yakışır. Çünkü ben saf sevgiyim. Sizi
kendimden yarattığım için sizi yargılamak kendimi yargılamak olur. Ayrıca benim
yargılamama ne gerek var ki? Her şeyi bilen ben burada sadece tanıklık
ediyorum. Dünyada olduğu gibi burada da insanlar tarafından yargılanıyorsunuz.
Biraz sonra salonu hayattayken, senin zarar verdiğin, hoşgörülü davranmadığın,
yargıladığın, kalplerini kırdığın insanlar dolduracak. Onlara kendini
affettirmeye çalış. Onlar seni affederse ne ala. Çünkü cennetin yolu onların
affından geçiyor," demiş. Adam merakla: "Peki affetmezlerse? Tanrı yine
sevgiyle gülümsemiş, " Ben cenneti de, cehennemi de yeryüzünde yarattım.
Seni tekrar yeryüzüne göndereceğim. Orada öyle bir yaşam süreceksin ki, tüm
yaptığın kötülükler, verdiğin zararlar sana aynen yaşatılacak. Yani ettiğini
bulacaksın. Ama bunun amacı sana ceza vermek değil. Sadece o insanların
hissettiklerini bizzat yaşayıp anlaman, yaptığın kötülüklerin bilincine varman.
İşte o zaman sen kendini affetmiş olacaksın." Adam bir süre
düşünmüş, "Peki, cennet nasıl bir yer? diye sormuş Tanrı'ya. " Cennet
bir yer değil, bir bilinç düzeyidir evladım. Dünyada mutlu, huzur ve sevgi
dolu, insanlara destek olmaktan haz duyan, yarattığım canlı ve cansız her
varlığa saygı göstermeyi bilen insanlar var ya, işte onlar dünyada cenneti
yeniden yaratmaları için geri gönderdiğim cennetliklerdir." "Cennet de
bu dünyadan ayrı bir yer değil." demiş Tanrı. "Ama
kutsal kitap bana öyle öğretmedi" diye karşı çıkmış adam "Kutsal
olan tek şey Yaşamdır. Ben o kitapları kutsal kılmadım. Siz kıldınız. Her şeye
sevgi ile bakmasını bilerek yaşayan insan, en büyük ibadeti yapandır."
demiş Tanrı.
"Peki
dünyaya döndüğümde doğru yolu görmeme yardımcı olacak mısın?" diye sormuş
adam.
" Ben
bunun için siz insanların içine "vicdan" denen bir pusula koydum.
Eğer bu pusulanın etrafına ördüğünüz kalın bencillik duvarlarını yıkarsanız,
vicdanınızın yani benim sesimi kolaylıkla duyabilirsiniz." " Peki
biz insanlara ne kadar yakında bulunuyorsun?" diye sormuş adam. " Hem
size şah damarınızdan daha yakınım, hem de düşman olduğunuz kadar sizden
uzağım. Çünkü düşmanlarınız da Ben'im. Siz'de Ben'im" demiş Tanrı. " Yani
mahkeme salonunda insanlara hiç mi hesap sormuyorsun Tanrım?" " Sadece
iki sorum oluyor tüm insanlara" diye gülmüş Tanrı. " Dünya okulunda ne kadar sevmeyi öğrendiniz? Ne kadar bilgi
kazandınız?"xxx Sonra bir
den uyandım. Yoldaş'ın iletisi gerçekti ama, bu diyaloğun ilkokul müfredatına girmesi bir düştü. Çünkü onlar
bu dünyada değil hep "Mahkeme-i Kübra"da hesap vermeye
programlanmışlardı...
Yorumlar