Sıramatikler kullanıma girmemişti henüz. Deyim yerindeyse mertliğin bozulmadığı zamanlar. Herkes sırasını beklerdi paşa paşa. Çok önemliyse hani bankada, ek bir kasa açılırdı, normal gişelerden uzağa. Kimseyi incitmeden, hakkını gasp etmeden, öylesine usulca.

Yok muydu sınıflar o zamanlar? Tabii ki vardı. Sistem aynı sonuçta, kapitalizm. Ama insanlar farklıydı sanki. Herkes hakkını korur, aradan dereden geçişe izin vermemeye çalışır, memur sıranın dışında işlem alamazdı. O meşhur sıralarda herkes eşitti, banka sıraları aslında o zamanlar sınıf tanımazdı.

Sonra sıramatikler girdi devreye, tamam kargaşa bitecek şahane derken sınıflandırılmış vatandaşlar çıktı önümüze. Şimdi kör göze parmak misali sistem. İlk zamanlar vatandaş itiraz ederken “Ben 1 saat bekledim, o niye beklemiyor” derken yavaş yavaş durum kanıksandı.

Uzun süredir bankalarda eski kuyruklar yok malum teknoloji sayesinde. Çoğu insan mecbur kalmadıkça uğramıyor banka şubelerine. Ben geçenlerde mecbur kaldım ve bekledim. Sınıflar geldi geçti önümden sadece izledim.

Kimsenin itirazı yoktu. Herkes verilen öncelikleri kanıksamıştı. Düşündüm sonra; keşke kanıksadığımız sadece bu sistem olsaydı.

Ne tehlikeli bir sözcük kanıksamak. Olanı biteni, geleni geçeni olduğu gibi kabul etmek, aldırmamak. Ucu sana dokunsa da dokunmasa da artık etkilenmez olmak, şaşırmamak, alışmak.

Neleri kanıksamadık ki biz? Aleyhimize bile olsa kanıksadığımız her şey için ne bahaneler üretmedik ki birbirimize ve kendimize? Neler söylemedik? Kanıksatmak isteyenler vardı her yerde, hazırdık belki de itiraz etmedik, kanıksadık. Böyle böyle girdi hayatımıza yalan, dolan, rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma, adam sendecilik, dolandırıcılık, mafya. Olağan görüldü, “herkes yapıyor” bahanesi cepte, yollar açıldı bunun için herkese.

Kanıksadık tarikatların varlığını mesela, her yönden eşitsizliği, adaletsiz gelir bölüşümünü. Her kanıksadığımız şeye bahaneler yarattık, böylece her birini kendimizce meşrulaştırdık, hayatımıza aldık.

Döviz durmuyormuş, fiyatlar peşindeymiş, alım gücü düşmekteymiş, kanıksadık.

Faizden Nas’a, Nas’tan faize geçilmiş, ekonomide uzmanlar varmış, kanıksadık.

Kemer sıkma işi vatandaşın işi biliriz, kanıksadık.

Laiklik derken orada burada, inancın, dinin siyasete girmesini mesela kanıksamadık mı? Kanıksadık.

Söylem ve eylem farklılıklarını kanıksadık sonra, en kötüsü şiddeti kanıksadık.

Vaktinde küçücük bir memur bile, ev geçindirmek için başka işte çalışsa işten atılma sebebiydi maazallah. Şimdi bürokratların kimisi çift maaş alıyormuş derler, çifte hatta daha fazla görevlendirme ile hem de maaşları da şahaneymiş. Vakti zamanında evine ekmek yetiştiremediğinden saklı gizli pazarda limon satan, takside şoförlük yapan memurlar vardı, gördüler mi bunları bilmem ama biz artık bunları da kanıksadık.

Kredi kartını, tüketici kredilerini kanıksayıp dünya borca girmişken herkes günü kurtarma telaşındayken al takke ver külah günü geçirirken banka faizleri bir kez daha arttı. Kanıksamaya hazır insanlarız, şüphesiz bunu da kanıksarız.

Ve daha pek çok şey...

Kiminde söylem artık şu; gittiği yere kadar.

Peki ya gidilecek yer bittiyse ya da biterse ne olacak bu işin sonu?

İşin kötüsü, kanıksamak kanıksanan durumu önemsizleştirir, kanıksayanı aldırmaz hale getirir.

Biz her şeyi böyle kanıksarken acaba diyorum, birileri de ya bizi böyle sessiz, her şeyi kabullenen, gel geç diyen, kanıksayan vatandaşlar olarak kanıksadıysa? İşte bu fena.

Olumsuzlukları kanıksamadığımız, kabullenmediğimiz, alışmadığımız huzurlu, sağlıklı, adil, güvenli, eşit ve özgür, mutlu yarınlar dilerim herkese.

Sevgi ve saygılarımla.