Emekçinin biraz olsun nefes alma gayesi ile dört gözle ve umutla beklediği bayram tatili geride kaldı.
Geçim derdi içindeki vatandaşların bir kısmı -yapabiliyorsa- eş dost ve aile ziyaretindeyken kimisi memleketlerinde, kimisi tatil beldelerinde soluk almaya çalıştı.
Herkesin doğal ihtiyacı olan tatilde işgücü de (eğer bu zaman diliminde şans eseri mesaisi yoksa) kendi imkanları içerisinde, belki de borçla parası olanlara para katmak için elinden geleni tabii ki yaptı. Tatil yörelerinde otel, motel, kamp, yeme, içme eğlenme bırakın el ve cep yakmasını açıkçası dar gelirli için can yakıcıydı. Ekonomi malum, tatil dönüşü mü? Kader, kısmet...
Haberlerin, gündemin, gerçek yaşamın düğmesini ‘off’ konumuna almış vatandaşlarımız eğlendi mi, dinlendi mi, yoruldu mu bilinmez. Rüya bitti çoğu için ve gerçek yaşam tekrar başladı.
Zamların kapı aralığında beklemede olduğunu biliyorduk zaten. Hemen ilk sırada olanlar içeri kabul edildi.
Acaba “Dövizle mi kazanıp harcıyorum” diyerek kur yükselişini, “Arabam mı var” diyerek akaryakıttaki fiyat artışını göz ardı eden insanlarımız halen var mıdır? Ona ne şüphe.
Fiyat etiketleri sebebiyle mesafeli bir ilişki yaşanmakta tüketim maddeleriyle...
Halen dünyadaki diğer ülkelerle paralel, hatta bunlardan daha iyi olduğumuzu söyleyenler de var ülkemizde. Kapılar, duvarlar ve kör pencereler arasında kalmışız öylece.
“Ayağını yorganına göre uzat” deyimi mazide. Yorgan eskidi, örtmüyor dar gelirlinin hiçbir yerini. Ya örttüğü kadar diyecek, donacaksın fiyat etiketleriyle ya da kalacaksın açıkta, yıldızları sayıp hayal dünyasında yaşayacaksın sadece. Devlet yardımı veriliyor birilerine. Yorgansız millete pike gibi, misafirsin bu ülkede sanki.
Zamların soğuğuna bu pikeler nereye kadar yetecek, hep birlikte göreceğiz.
Fransa’da 17 yaşındaki Nahel M, trafik kontrolü esnasında polis kurşunu ile hayatını kaybettiği için ülke ayağa kalkıyor. Eylemler her yerde. Şiddetin ve provokasyonun, yıkılanın ve yakılanın zararı tabii ki herkese... Adalet ve hukuk olmalı toplumsal düzlemde konuşan ve işleyen. Üzücü.
Ülke gündemine dair bir şey diyemeyen, dikmiş gözünü Fransa’ya. “Bakın, gördünüz mü” diyor. “Neler oluyor Avrupa’da”...
Ne Avrupa, ne de başka bir yerdeki ülkenin hayranıyım açıkçası. Derdim insani koşullarda insan gibi adaletle hakla hukukla eşitlikle refah içinde ve özgürce yaşamak sadece.
Bu arada haberler geçiyor durmadan ekranda, sanalda.
“Sivas Madımak’ı unutmadık” diyor insanlarımız. “Unutmadık katledilen masum canları”... Yobazlığın, sürü psikolojisinin geldiği son nokta, tarihimizin yüz karası. Sadece merak ediyorum bu cihette, belki ben kaçırdım haberlerde. Yiten canlarımızı anarken muhalif görüş olarak bilinenler dışındakilerin niye sesi duyulmuyor ya da duyulmadı? Yine merak ediyorum da sorumlular, sanıklar şimdi nerede ve ne yaptı?
Bu ülkede 12 yaşındaki bir çocuk canından oldu ve “intihar” denildi yakın dönemde. Dini eğitim gördüğü bir kursun yakınında bulundu cansız bedeni.
Anayasa tartışması gündemdeyken karma eğitimden bile hazzetmeyenler varken Bursa’da bir köy muhtarı kadınlarla erkeklerin bir arada eğlenmesinin dinen uygun olmadığını ifade ederek düzenleme yapma gereği duyuyor, düğünlerde kadınlara 2 saat eğlenme müsaadesi lütfediyor...
Adam sen de... Sebebine ya da sonucuna bakmadan Fransa’yı al gündemine, şükret bir kez daha, unut kendi gündemini. Ne zorun var ki. Yaşa git yaşayabildiğince. Hayat şahane.
Düşünüyorum bazen; bir kadın olarak, en önemlisi insan olarak ve vicdan olarak var mıyım, yok muyum? Herkes burada mı peki, var mı? Yoksa gerçekte hiç kimse yok mu?
Shakespeare’in ünlü tiradında Hamlet sesleniyor öteden. Zaten hiç susmuyor ki;
“Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!..”
Yerimiz kifayetsiz malum. Önerimdir; okumayan, dinlemeyen varsa bu tiradın devamını bulun ve okuyun.
Tatil sonrası gerçek yaşama hoş geldiniz sayın okuyucu. Adil, huzurlu, hakla hukukla birlikte, refah ve eşitlik içinde, özgür yarınlar dilerim, kolay gelsin yaşam herkese.
Sevgi ve saygılarımla.