Organ yetmezliği hangi mesleği yaptığına, ne kadar paranın olduğuna, yaşına, dinine, cinsiyetine, ırkına bakmadan herkesin başına gelebilecek, sadece hastayı değil, aynı zamanda hastanın ailesini ve yakın çevresini de etkileyen geniş bir yelpazeye sahip bir hastalıktır. Konu olarak sadece tıp değil ilahiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji, hukuk, ekonomi, etik gibi dalların da içine giren disiplinlerarası bir duruma işaret eden organ bağışı konusunda toplumsal dayanışma noktasında maalesef sınıfta kalan bir toplumuz.
Sağlıklı doku veya organların, işlevini yerine getiremeyen doku ve organlarla değiştirilmesiyle gerçekleşen ve hastaların hayatını kurtarmaya yönelik olan organ naklini yapabilmek için ölmeden önce bağışçı olarak başvursanız ve rızanız olsa dahi öldükten sonra muhakkak ailenizin rızasının alınması gerekiyor. Ölümden sonra ailenin organ nakline onay vermemesi maalesef karşılaşılan bir durum. Halbuki öldükten sonra toprağa karışacak olan cesedimize, öldükten sonra organlarımıza ihtiyacımız olmayacak ama ihtiyacı olan birçok hastaya can olma fırsatımız olacak.
Maalesef organ bağışı konusunda doğru bilinen yanlışlarla inançlarla ve yaşanılan toplumla alakalı oluşan çeşitli düşüncelerle bu konuya sıcak bakmayan insanlar var. Halbuki bu durumda uzmanlardan bilgi alınsa, din ve bilim insanlarıyla görüşülse, hiçbir açıdan sakınca olmadığını göreceğiz. Ne dersiniz, bu konuda biraz bencillik ve tembellik yapmıyor muyuz? Eğer doğruları bilmemize rağmen hala organ nakliyle ilgili pozitif adımlarımız olmuyorsa o zaman ilk başta vicdan nakli gerekiyor sanırım. Çünkü çare bekleyen ve acı çeken bunca hasta ve ailesi varken organ bağışı yapmamak ve bununla ilgili olumsuz söylemlerde bulunmak kelimenin tam anlamıyla bir vicdansızlık.
Ülkemizde 1994 yılında Organ Nakli Kuruluşları Koordinasyon Derneği (ONKKD), 2000 yılında ise Sağlık Bakanlığı tarafından Ulusal Organ ve Doku Nakli Koordinasyon Sistemi kuruldu. Organ ve doku nakli alanında çalışan kurum ve kuruluşlar arasında gerekli koordinasyonu sağlamak, organ ve dokuların bilimsel kurallara ve tıbbı etik anlayışa uygun olarak adaletli bir dağıtımla en uygun hastalara en kısa süre içerisinde naklini sağlamak için kurulan ulusal koordinasyon haritasına baktığımız zaman ülkemizde 9 merkez görüyoruz: Antalya, Adana, Ankara, Bursa, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Samsun, Erzurum. Sistemin yapısına baktığımızda beyin ölümü kayıt, kadavra donör kayıt, canlı donör kayıt, bekleyen hasta kayıt, organ teklifi ve dağıtımı, son olarak da eşleştirme şeklinde sınıflandırmalar var. Kara ambulansları, uçak ve helikopterle faaliyet gösteren hava ambulans sistemleriyle 7/24 görev yapan sağlık çalışanları, gece gündüz demeden organları hastalara sağlıklı bir şekilde yetiştirmek için canla başla çalışıyor. Karaciğerin 12 saat, böbreğin 24 saat, kalbin 4 saat içinde takılması gerekirken kimsenin kaybedecek bir dakikası bile olamıyor.
Geçtiğimiz Cuma günü üyesi olarak katıldığım ANODEM’in Ocak ayı gündeminde organ nakli konusu detaylı bir şekilde ele alındı. Organ nakli konusunda değerli üç öğretim üyesi, konuyu farklı perspektiflerden değerlendirmemiz için bize rehberlik etti. Beni en çok memnun eden ve tatmin eden husus, organ bağışı sıralamasında kayırma olmamasıydı. Kullanılan sistem, kayırma veya sisteme uygun olmayan durumların hemen ortaya çıkmasına olanak tanıyan bir yapıya sahip. Sunum yapan organ nakli cerrahı Prof. Dr. Bülent Aydınlı, bu sistemin geniş bir kapsama yayılmasını arzulayarak önemli bir noktaya değindi. Özellikle kayırma olmaması ve sistemin adil bir şekilde dağıtım sağlaması, organ nakli sürecinde şeffaflığın ve adaletin ne kadar kritik olduğunu gösterirken bu şeffaflık ve adaletin tüm kurum ve kuruluşlara, ülkedeki her sürece nüfuz etmesini temenni ediyorum.
A.Ü. İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Sabri Yılmaz, ilahiyat perspektifinden organ bağışını değerlendirerek, dinen organ bağışının sakıncalı olmadığını açıkladı. Ayrıca, "Organ nakliyle karakter nakli sağlanıyor mu" sorusuyla düşündürücü bir bakış açısı sundu. A.Ü. Organ Nakli Koordinatörü Öğr. Gör. Nilgün Bilal ise canlı organ bağışında annelerin tereddütsüz bir şekilde organ bağışında bulunduğunu belirtirken organ nakli geçiren hastaların yıllar sonra ziyaretine sağlıklı, mutlu bir şekilde geldiğini görünce yaşadığı mutluluğu anlatarak organ bağışının aslında her açıdan sağlıklı bir toplum için ne kadar önemli olduğunu görmemizi sağladı.
Ülkemizde canlıdan canlıya organ nakillerinin kadavradan nakillere göre daha yaygın olması, beyin ölümü gerçekleşen kişinin ölü kabul edildiği ve tıbben beyin ölümü gerçekleşmiş hastaların organlarının kullanılmasında dinen bir sakınca olmadığı konusunda yeterince bilgilendirme yapılmaması, organ bağışı konusunda toplumun eksik kaldığı bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktada, organ nakli konusunda geniş kapsamlı bir farkındalık oluşturulmamış olması, toplum olarak üzerimize düşen sorumluluğu tam anlamıyla yerine getiremediğimizi gösteriyor. Ülkemizin yüz nakli, rahim nakli gibi alanlarda dünyada öncü olmasıyla gurur duyduğumuz değerli hocalarımızın varlığına rağmen, organ nakli konusunda da toplumsal duyarlılığın ve farkındalığın artırılması adına daha fazla çaba sarf etmemiz gerektiği açık...