Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki güvenlik ilişkisinin oluşmasında Amerika Birleşik Devletleri ile olan ilişkilerinin rolü büyüktür. ABD'yi ne şekilde kavramsallaştırdıkları kaçınılmaz olarak Türkiye ile Avrupa Birliği'nin birbirlerini algılama şekillerini de etkilemektedir. ABD'nin Türkiye-AB ilişkilerinde oynadığı rol öncelikle AB-ABD ilişkilerinin doğasına bağlıdır.
Geçmiş göstermiştir ki transatlantik ilişkilerin sıcak olduğu zamanlarda AB ülkeleri ABD'nin Türkiye'nin AB üyeliği lehinde yaptığı lobicilik faaliyetlerini sempatiyle karşılamışlardır.
Transatlantik ilişkilerdeki çatlaklar ise tam tersi sonuçlar doğurmuştur. Her ne kadar Trump Amerikası, liberal uluslararası dünya düzeni ve onun önemli kurumlarına şüpheci ve eleştirel bakıyorsa da, geleneksel olarak ABD Türkiye'nin AB üyelik perspektifinin açık ve canlı tutulmasını kendi stratejik çıkarına görür. Avrupa ve yakın çevresinin güvenliğine ve istikrarına katkıda bulunabilmesi için Amerikalılar Türkiye'nin AB üyeliği yönünde ilerlemesini ve Avrupalı refleksler vermesini önemli görürler.
Amerika açısından bakıldığında Türkiye davranışları öngörülebilen, karar alıcılarının rasyonel hareket ettikleri ve dış politikasında bölgesel liderlik odaklı politikalar izlemeyen bir ülke olarak hareket etmelidir. AB çıpasına bağlı ve AB üyelik sürecini her daim arzulayacak bir Türkiye tam da bu sonucu doğuracaktır.
ABD, AB üyeliği yönünde ilerleyen bir Türkiye'yi daha kolay yönlendirebilir ve böyle bir Türkiye aynı zamanda ABD'li stratejistlerin Müslüman coğrafyada görmeyi arzuladıkları kimliksel transformasyonların ortaya çıkması açısından da önemlidir.
ABD'nin Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemesi kendisi için hakim stratejidir. Amerikalılar AB'yi ister ortak olarak isterse de rakip olarak görsünler, her iki durumda da AB yolunda ilerleyen bir Türkiye ABD'nin ulusal çıkarınadır.
* * *
AB'nin Washington tarafından rakip görülmesi durumunda Türkiye'nin AB üyeliği AB'yi daha da zayıflatacak ve AB'nin ulusüstü bir aktör olmasını engelleyecek önemli bir politikadır.
AB'nin ABD tarafından kontrol altında tutulup kolaylıkla yönlendirilebilmesi AB içinde Türkiye gibi güçlü devlet geleneklerine sahip ve AB bütünleşme sürecini nispeten yavaşlatıp AB'nin tek sesli bir küresel aktöre dönüşmesini yavaşlatabilecek ülkelerin üyeliği ile daha mümkün olur. Tam tersi durumda ise, yani ABD'nin AB'yi ortak olarak gördüğü durumda, AB üyesi olmuş bir Türkiye ABD için bulunmaz bir nimettir. Bölgesini istikrarlaştıran bir Türkiye AB'nin bu yöndeki çabalarını da güçlendirecek, nihayetinde ABD'nin daha problemli alanlarla ilgilenmesinde Amerikalıları rahatlatacaktır. ABD, imkanlarını Doğu Asya ve Ortadoğu gibi bölgelere daha kolayca kanalize edebilecektir.
* * *
Diğer taraftan AB açısından bakıldığında da Türkiye'nin AB üyeliği yönünde evrilmesi ve günün birinde AB üyesi olabilmesinin AB'nin hakim güvenlik stratejisi olduğu görülür. Avrupalılaşan bir Türkiye kendisinden ve çevresinden kaynaklanabilecek güvenlik risklerini en aza indirir. Şayet Avrupalılar ABD'yi rakip olarak görürlerse Türkiye'nin olası AB üyeliği AB'nin ABD karşısındaki pazarlık gücünü arttırır.
AB'nin ABD'yi küresel ortak görme durumunda ise Avrupa Birliği'ne girecek bir Türkiye Avrupalıların ABD'ye gönderecekleri en önemli dostluk ve köprüleri yeniden inşa etme sinyallerinden birisi olacaktır.
* * *
Türkiye açısından bakıldığında ise durum daha karmaşıktır. Türkiye'nin AB'ye olan bakışında güvenlik kaygıları her zaman için önemli olmuştur. Bu iki farklı şekilde ortaya çıkmıştır. Geleneksel olarak hep daha fazla güvende olmak adına AB ile ilişkiler geliştirilmek istenmiştir. Yani AB üyeleri Türkiye için güvenlik ortakları vazifesini görmüşlerdir. Türkiye'nin maruz kaldığı tehditlerle mücadelesinde AB üyelerinden gelmesi muhtemel destek hep önemli olmuştur. Yani bu anlamda AB dış tehditlere karşı yardımı alınması gereken bir araç olarak düşünülmüştür.
İkinci olarak Türkiye potansiyel olarak AB ülkelerinin de Türkiye için tehdit olabileceğini düşünmüş ve bunu önlemek adına da AB üyeleriyle aynı kurumsal çatılar altında olmaya özen göstermiştir. Yani AB'den gelmesi muhtemel saldırıları AB'nin içinde olarak engelleme refleksi. AB'nin potansiyel olarak tehdit olabileceğinin düşünülmesinde hiç kuşkusuz Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışında ve Türkiye'nin vermiş olduğu bağımsızlık savaşında o zamanın Avrupalı ülkeleri ile yaşanan ilişkilerin de etkisi büyüktür. Yani Osmanlıyı bölen ve de Türkiye Cumhuriyeti'nin oluşmaması için elinden gelen her şeyi yapan Avrupalı imajı modern Türkiye'nin AB'ye bakışında çok önemli olmuştur. Yani bir anlamda daha fazla Avrupalılaşmak Türkiye için hem Avrupa'dan kaynaklanması muhtemel güvenlik endişelerinin bertaraf edilmesinde hem de dış tehditlere karşı Avrupa'nın desteğinin sağlanmasında çok önemli görülmüştür. Bu çerçevede düşünüldüğünde Avrupalılık bir güvenlik stratejisidir de aynı zamanda.
* * *
Bu aşamada sorulması gereken soru hiç şüphesiz Türkiye'nin Avrupalılıktan ne anladığı sorusudur. Türkiye ne anlamda Avrupalı olursa hem Avrupa'dan kaynaklanması muhtemel tehditleri bertaraf edecek hem de dış tehditlere karşı Avrupa'nın desteğini garantilemiş olacak.
Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana Türkiye'nin daha fazla Avrupalı olmak adına yaptığı iki temel şey vardır. Birincisi ülke içinde positivist Avrupa modeline uygun olarak yapılan reformlardır. Yani modernizmin Avrupa'da ortaya çıkarmış olduğu milli devlet yapılanmasına uygun olarak yapılan reformlar. Homojen bir toplum, tek bir millet anlayışı, laik bir devlet-toplum ilişkisi, merkezi ve üniter bir devlet, anayasal vatandaşlık bazında tanımlanan insan hakları, jakoben bir devlet yönetim felsefesi, insanın zaman ve mekanla olan ilişkisinin ulusal sınırlarca belirlendiği bir anlayış. Bütün bu değerler 1920 ve 30'lı yıllar Avrupa'sının hakim değerleriydi. Dolayısıyla Türkiye'nin bütün bu reformları yapması o zamanın Avrupalılık anlayışıyla bire bir örtüşmekteydi.
Avrupalılık adına uygulanan ikinci temel strateji ise Avrupalı ülkelerle ortak kurumsal çatılar altında yer almaktı. Yani elinden geldiğince bütün Avrupalı uluslararası örgütlere katılmak. Ülke içinde zamanın Avrupalı değerleri doğrultusunda bir reformasyon süreci dışta ise Avrupalı örgütlerle kurumsal üyelik ilişkileri geliştirmek Türkiye'nin daha fazla Avrupalı olmak adına yaptığı şeylerdi. Soğuk Savaş sırasındaki uluslararası ortam da Türkiye'nin bu şekilde tanımladığımız Avrupalılık çabalarına gerekli zemini hazırlamıştı. Bir yanda ortak Sovyet tehdidine karşı NATO ve daha bir çok Avrupalı kurum içerisinde birliktelik diğer yanda ülke içinde devam etmekte olan modernizasyon süreci Türkiye'nin Avrupa ülkeleri ile işbirliğine yönelik ilişkiler geliştirmesine yardımcı olmuştu. Ortak Sovyet tehdidi ve Avrupalılığın daha fazla modernlik ve sanayi toplumu bazında tanımlanması Soğuk Savaş öncesi zaman diliminde Türkiye'nin nispeten Avrupalı olarak görülmesini mümkün kılmıştı.
Bu konuyu incelemeye devam edeceğiz.