Bayram tatilinde, Istakozun anavatanlarından olan Tayland’da geçen ‘Açlık’ (Hunger) adlı bir film izledim. Film ünlü bir baş aşçının çok zengin bir ailenin evinin bahçesinde kurulan masada büyük bir ıstakozu sudan çıkarıp, kollarını vücudundan ayırdıktan sonra, içinde çeşitli sebzeler pişen bir büyük tencerenin içine atması ile başlıyor. Baş aşçı, gri kaya parçaları ve gri bir sos ile süslediği, yine gri bir tabağa büyük bir sunumla koyduğu ıstakozun elle yenilmesini tavsiye ediyor. Ev sahibinin ıstakoz bacağını büyük bir iştahla yediğini, ağzından gri sosun aktığını görüyoruz. Şef bu görüntü sürerken, ‘Asıl kazananlar, daima en çok açlık çekenler olmuştur’ der.

Kamera bu kez yoksul bir semt sokağındaki dükkânda sadece anneannesinden gördüğü erişte ve deniz ürünü parçacıklarının bir arada pişirerek yerel yemek yapan genç bir kıza yönelir.

Zenginlere özel ve pahalı yemekler yapan popüler baş aşçı, sadece yaptığı tek bir yemek ile dükkânı dolup taşan yoksul ama yetenekli olduğu tavsiye edilen bu kızı ekibine katar. Kıza ne olmak istediğini sorar. Genç kız, şefe ünlü bir aşçı olmak istediğini söyler.

Şef, kıza kendi alışkanlığı olan o yemeğin dışında etin nasıl yakmadan ve orta sertlikte kızartılacağını, yeşilliklerin nasıl hızlı kesileceği öğretir. Bu eğitim sırasında kızın kolları yanar, parmağı kesilir. Acı çeker. Şef ekibindeki herkese eziyet vermektedir. Hazırladığı özel yemekler bohem hayatı yaşayan zenginler tarafından çok beğenilmekte ve bu yemekler için şefe büyük paralar ödenmektedir. Şefin yemeklerinin lezzeti ve sunumundaki görsellik de dikkatleri çekmektedir.

Yardımcı şef asistanı olan kız çok zengin bir restoran sahibi tarafından transfer edilir. Transfer ettiği restoranın sahibi, eski şefinden öğrendiği yemekler yerine kendisinin yarattığı özel yemekler yapmasını ister. Onu özgür bırakır. Anneannesinin yemeğini yapar ve o yerel yemek büyük beğeni kazanır ancak zenginler, ünlü baş aşçının yaptığı bir çorbayı o yerel yemekten daha lezzetli bulur! Şef ile genç öğrencisi arasındaki rekabet, derin yoksulluk ile bu yoksulluğu sağlayan kapitalist düzen çarkının işleyişini de gözler önüne sermesi bakımından ibret vericidir.

Filmin sonunda, genç kız kendi küçük dükkânına döner ve anneannesinden öğrendiği yemeği yapmayı sürdürür. Film, açlık, kibir, değişim, görgüsüzlük gibi ögelerin yanı sıra zenginlerin çalkantılı portrelerini sunması bakımından çok ilginç.

Film izleyicisine bir sorunun yanıtını bulmalarını ister.

‘Özel olduğu için mi pahalı, pahalı olduğu için mi özel’

AKP İzmir Milletvekili Sayın Şebnem Bursalı’nın Istakoz görseli paylaşımı konuşulmaya devam ediyor. Bu paylaşım için görgüsüzlük demeyeceğim. Sorulacak tek şey ülkede bu kadar açlık, işsizlik, yoksulluk ve yoksunluk varken bu paylaşım neden?

William Shakespeare’in bir oyununda geçer;

-‘Seni anlıyorum’

Cevap;

-‘Hissedemediğin hiçbir şeyi anlayamazsın’

Mesela, yoksulluk, yoksunluk, açlık hissedilmeden anlaşılmaz.

‘Tok açın halinden anlamaz’ diye güzel bir atasözümüz var.

Ne kadar da doğru bir söz.