Seyid Nesimi'nin dizelerini çok severdi dostum...
'Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Gül alır gül satarlar
Çarşı pazar güldür gül.'
Antalya'da Kaleiçi Sanatevi vardı 1980'li yıllarda. Karaalioğlu Parkı'na varmadan Kaleiçi'ne gidilen yolun hemen başında, yeşillikler içinde bir eski yapı, Safai tarafından düzenlemelerle sanatevine dönüştürülmüştü. Hatice Boztepe ile birlikte işletiyorlardı.
1970'li yıllarda Gazi Eğitim Enstitüsü'nde bir dönem öğretmenimiz olan Emin Özdemir'in bir söyleşisine katılmıştım sanatevinde. Edebiyat ve kültürümüzün güzel insanları gelip gitmişti...
Güzel bir söyleşi akşamıydı. Öğretmenimin kızı, 'Biz sabahları saatin ziliyle değil babamın daktilo sesinin tıkırtılarıyla uyanırdık' derdi... Ne güzeldir kimbilir daktilo tıkırtısıyla uyanmak.
Kaleiçi Sanatevi iki kez yangın geçirdi. Sabotaj demişlerdi o yıllar...
1994 yılında Burdur'un bir köyüne yerleşti.
1997'de temsilciliğini yaptığım Dünya Gazetesi'nden emekli olmuştum. Sevgi ve saygıyla andığım patronum Nezih Demirkent, 'İstanbul'a gel Mustafa' demişti.
Emekli ikramiyemi almak için gazeteci arkadaşım Bülent Ecevit'in arabasına atladık ve İstanbul'a gittik... Dönüşte Burdur'a Safai'nin kaldığı köye uğradık. Bülent dostum biliyordu adresi. Şaşırdı bizi görünce dostumuz. Evin projesini kendisi çizmiş, bir yandan de bahçe işleriyle uğraşıyordu. Sevimli köpeği ve kedisi arkadaşlık ediyordu Erenlere...
Köyü bıraktı ve 2015'te Muğla'da Eğet Vakfı'nın kuruluşuna katıldı. Vakfın kuruluş amacı maddi zorluklar içinde öğrenim gören üniversite öğrencilerine burs sağlamaktı.
Ve acı gün geldi çattı 9 Mart 2022 tarihinde sevgili dostum Safai Özer 'Elveda güzelim dünya ve merhaba kainat' diyerek o güzel atların birine bindi gitti...
İşte dostumun sevdiği şiirlerden Melih Cevdet Anday'dan bir şiir:
DEFNE ORMANI
Köle sahipleri ekmek kaygusu çekmedikleri
için felsefe yapıyorlardı, çünkü
Ekmeklerini köleler veriyordu onlara;
Köleler ekmek kaygusu çekmedikleri için
Felsefe yapmıyorlardı, çünkü ekmeklerini
Köle sahipleri veriyordu onlara.
Ve yıkıldı gitti Likya.
Köleler felsefe kaygusu çekmedikleri
İçin ekmek yapıyorlardı, çünkü
Felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara;
Felsefe sahipleri köle kaygusu çekmedikleri
İçin ekmek yapmıyorlardı, çünkü kölelerini
Felsefe veriyordu onlara.
Ve yıkıldı gitti Likya.
Felsefenin ekmeği yoktu, ekmeğin
Felsefesi. Ve sahipsiz felsefenin
Ekmeğini, sahipsiz ekmeğin felsefesi yedi.
Ekmeğin sahipsiz felsefesini
Felsefenin sahipsiz ekmeği.
Ve yıkıldı gitti Likya.
Hala yeşil bir defne ormanı altında.