National Geographic'in Foto Muhabiri Maynard Owen Williams, 'Fotoğraf, sıradan dünyaya bir peri masalı dokunuşu ekleyen sihirli bir halıdır' demiş.

Owens, dünya turuna çıktığında yolu İstanbul'dan geçer. Bir parkta elinde fotoğraf makinesiyle otururken 1962 yılında ölmüş... Ne zaman ki eski fotoğraflarla karşılaşırım, foto muhabirinin sihirli halısını anımsarım.

Antalya Sanatçılar Derneği'nin (ANSAN) Kalekapısı'nda eski tarihi merkezinde çekilen fotoğraf da aldı götürdü beni Erdal İyiöz ağabeyimizle yaşadığımız sazlı sözlü muhabbet akşamlarına...

Sözleri Cevat Uyanık'ın olan ünlü 'Çubuk Beli' türküsünü İstanbul'a gidip ilk kez kasete ya da 45'lik plağa okuyan kişidir Erdal İyiöz... Hasanağa'da okurken kimi akşamları 'Çubuk' demez, 'Yol ver bana Çıbık beli geçeyim' diye seslendirirdi...

Cevat Uyanık'la ilgili bir anısını muhabbet akşamlarının birinde şöyle anlatmıştı:'Günlerden bir gün Cevat Ağa ile karşılaştım. 'Ulen Erdal hadi bi ufak rakı al da gidip Kırkgöz'de su başında içelim' dedi. 'Evde tadilat yapıyorum, işlerim var, meşgulüm' desem de de dinlemedi... Benim o zamanlar motosikletim var. Bindirdim ustayı arkaya, aldık bir 35'lik... Tam mezarlığın yanından geçerken omuzuma şöyle bir iki kez dokundu, dur dercesine. Durdum, 'Ne oldu Ağa' dedim. Eliyle mezarları göstererek 'Bak Erdal iyi bak.. Onların da işleri vardı bir zamanlar, anladın mı beni' dedi. Vurduk motoru Yeniköy'e doğru... Tam Kepez yokuşunu çıkarken bir hafifleme oldu motorda. Yavaşlayıp arkama baktım ki Cevat Ağa yere uzanmış yatıyor. Hemen yanına vardım, gözünü açtı, 'Geldik mi Erdal, geldik mi' demez mi?..'

İki dost sağ salim Kırkgöz'e varırlar. Bir güzel ufak rakının boynunu uçururlar ve yavaş yavaş, keyifli olarak şehre dönerler.

Ne zaman mezarlıkların yanından geçsem taşlara bakarım ve Cevat Ağa'nın 'Bak Erdal bak, iyi bak. Onların da işleri vardı bir zamanlar' sözünü, bir de Nazım Hikmet'in daha 18 yaşındayken yazdığı 'Serviliklerde' şiirini anımsarım.

Antalyalı arkadaşım Şaban Aktaş, ANSAN'daki grup fotoğrafımızı çeken dostum, Erdal Ağabey'in 'Güzelim dünya elveda ve merhaba kainat' diyerek yaşanılası bu dünyadan ayrıldığında bir şiir yazar:

Erdal Ağabey

'Vay be yalan dünya, Erdal Ağabey

Dün var idin bugün niye yoksun sen?

'Ötme guguk' diyen dillerin hani.

Çubuk Bellerinde niye yoksun sen?!

Türküler söylerdin bakıp güzele

Sende mi karıştın yaprak gazele

Göçtün ebediyen; dön bak ezele––

Güzel günler varken niye çöktün sen!

Bağrıyanık ne çok türkü yaktın sen...

Ağır oturaklı sözünü bilir

Mecliste kelamın özünü bilir

Sazın dokunaklı sızını bir

Sözünü kulağa küpe taktın sen!

Yadigar bağlaman hala elimde

Senin türkülerin gönül telimde

Dertli dertli ağlamam mı evimde

Saz ile tele çok diller döktün sen

Saza bülbül olup diler döktün sen...

Neşenin neşesi rakı şişesi

Dostlar ile bir meyhane köşesi

Yoktu muhabbetin işte böylesi

Gittin hepimizi birden yıktın sen!

Oturduk bir akşam muhabbet ettik

Ne güzel bir demdi çok hoşsohbettik

Kara haber geldi derin 'offff !' çektik

Dostların boynunu niye büktün sen!

Rahmetin bol olsun, mekanın cennet

Varsa bir mendil ver, birazcık sabret

Tüm dostlar gelecek kapıdan seyret

Sıra sende imiş çekip gittin sen...

'Emirdağı birbirine ulalı'

Düşmüyor dilimden duydum duyalı

Şimdi başucunda Aktaş dayalı

Beni taş diye mi başa diktin sen.'