Bir atlayabilsek eşiğinden. Kolumuzu, bacağımızı kurtarsak kanatmadan bir taraflarımızı, çok kolay olmasa da sığacağız hayatın içine.
Sonrası, başka dünyalar mümkün. Ama öylesine sıkışıp kalmışız ki, Şule'nin dediği gibi; ayakların girse hayallerin girmiyor. Belin dönse gözün arkada bıraktıklarında kalıyor....
58.Ocak...Akıl baliğ olmadan öncesini çıkartırsak epey bir zaman . Yani defalarca Aralıktan sonrasının daha iyi olması, huzurlu, sağlıklı ve paralı olması için umutlandığımız!
Oysa para, huzur değildi ki bizim düşlerimiz. O başka dünyalardı hayalini kurduğumuz .
Sonunda yine kaderci olmaktan başka ne geldi ki elimizden.
Neyi değiştirmeye fırsat bulduk her gün ışığında ortaya çıkan nebbaşlarla savaşmaktan.
Savaş dedim de, nasıl bir savaşın içinden çıkıp gelmiştik?
Kahpe kurşunların, bombaların, işkencelerin...Arapoğlu makasında Fatraş'ın itleri pusular kuruyordu Willy jeeplerin arkasında Hüseyinler ölmüştü simitçi arabasının içinde, hastaneye yetiştirilmeye çalışılırken. Kanayan yarasına bir parça bez vermemişlerdi her cuma İplikçi camiinde saf tutanlar.
'Allah sizi affetmeyecek ...' bu yaptığınızdan diye bağırdığımda korkuların insanı nasıl bir hayvana döndürdüğünü yıllar sonra anladım.
Gün geldi kendimin karşısına kendim çıktım inanamadım. Utandım, sıkıldım....
Kaçıncı Ocaktı hatırlamıyorum. Biz yine durmamış, bu yıl mutlaka diye taze tutmuştuk umutlarımızı.
Daha dün duydum Yunus abi canıyla uğraşıyormuş. Yolu özgürlük arayışından geçen herkes tanır Şato Forma'daki Çağdaş kitabevinin iki yiğit delikanlısını. Onların dükkandan kalma, 12 Eylül'den sakladığımız kitaplarımız hala evimizin raflarında, aralarında cam kırıkları faşist patlamalardan kalan.
Ya onlar....
Sıra kaybettiklerimize geldi mi boğazım düğüm düğüm. Şimdi ben hangisinin yasını tutayım.
Kolay değil hayatın içine sığmak. Bir atlayabilsek diyorum gözüm arkada bıraktıklarımda, sonrası başka dünyalar ama cam kesiği her tarafım, dokundukça yeniden kanıyor.
Ocak. 58. Ocak...Umutlanmak ve unutmak için o kadar çok sebep var ki....