Burası Konevi Cami ve Türbesi. 13. Yüzyıl'da Konya'da yaşamış bir tasavvuf üstadı Şeyh SadrettinKonevi burada yatıyor. Bu çok eski fotoğrafı birkaç gün önce gördüm. Benim için sıradan değil. Çünkü babamı 22 Nisan sabahı bu caminin gasilhanesinde yıkadılar. O güne kadar hiç dikkatimi çekmemişti, rahmetliyle bayram namazlarına gittiğimiz cumaları kıldığımız bu caminin o ölüm taşı.
Dakikalarca baktım fotoğrafa. Neredeyse ömrümüzün yarısının geçtiği Konya'daki yaşamımız bu türbenin etrafında geçmiş. Babam öldüğünde evimiz köşesindeydi. Sonrasında adresin belkemiği. Konevi'den sola dön...
Çok eskiye götürdü fotoğraf beni. Karşısında yazlık Saray Sineması vardı. Zindankale'de oturduğumuz yıllarda yürüme mesafesindeydi. Yaz geldi mi bembeyaz boyarlardı dış duvarlarını hemen girişinde sağlı sollu localar.
Biraz daha kıllandığımız yıllarda arkadaşlarla caminin duvarı bizim locamız oldu. Mahallenin çocukları toplanıp bedava film seyrederdik.
Babamla bayram namazlarını bu camide kıldık.
Her cuma bu caminin şadırvanında abdest aldık namaza durduk.
Bakkal Ekrem, bisiklet tamircisi Markoç Usta, Fırıncı Necati abi, Sinemacı Galip, Öğretmen Halil, Eczacı Kazım, Mustafa'nın babası Servet amca, Mühendislik Fakültesi'nden Nazmi abi, ÇaçaMemet, Faşist Lokman, Erdirenlerin Memet, Topçu Celalettin hepimiz burada saf tuttuk.
Yan tarafı askeriyeydi. Doğu cephesi, karayollarının lojmanı. Arada boş bir arazi vardı top oynadığımız.
Ara sokağından Meram Yeniyol'a çıkılırdı. SSK, Kent Sineması daha sonraki yıllarda hayatımıza girdi. Asker Hastanesi arkasındaydı, karşısında yine asker lojmanları.
Türbenin tepesinde bir kafes vardı, akşamları yeşil lambaları yanan. Geceyarılarına kadar taşlığında otururduk.
Yeşim mahallenin en güzel kızıydı. Gazi Lisesi dağıldığında onun köşesinde geçmesini beklerdik salına salına...
Bir o türbenin duvarlarına yazı yazmadık. Askeriyenin yatakhane duvarından 'Tek Yol Devrim' eksik olmadı. Askerler gündüz siler, biz gece yine yazardık.
O'nu ilk o'nun köşesinde gördüm
İlk o köşede buluştuk. Ve son kez o köşeden baktım arkasından.
Çoğu zaman ibadet ettiğimiz bir mabet olmuştu. Kimi zaman adresimiz, sığınağımız.
Oysa dahası varmış sonradan öğrendiğimiz.
Mevlana ağır hastadır. Dudaklarının kuruluğu gitsin diye şerbet sunmak isterler fakat kabul ettiremezler, kimsenin elinden almaz. Nihayet yanına gelen SadrettinKonevi verince reddetmez bir yudum içer. Duygulanan Konevi üzüntüsünü şöyle dile getirir; 'Yazık yazık, Hüdavendigar'ın mübarek vücudundan mahrum kaldığımız vakit halimiz nice olur?'
Ve Mevlana, cenaze namazını kıldırmak üzere SadrettinKonevi'yi seçmiş...
Türbesinin üzerinin açık olması vasiyetiymiş o yüzden açık bir kafes yapmışlar. Hala geceleri yeşil yanar mı bilmiyorum.
İki dergah arasında büyümüşüz, yüz sürmüş, saf tutmuş, sevdiklerimizi avlularından uğurlamış, sevdiklerimizi kapısında beklemişiz ama...