Nehir, yataktan ayrı bir heyecanla kalkmıştı. Hatta bu heyecanı annesinin de dikkatinden kaçmamıştı. Onda farklılık olduğunu anlamış ve uzaktan onu izlemeye başlamıştı.

Nehir, önce odasındaki duvarında posteri bulunan, hayranı olduğu Eda’nın posterine baktı. Eda’nın ikonik hale gelen fotoğrafına uzun uzun bakıp yanağına bir de öpücük kondurdu. Ardından da akşamdan hazırladığı çantasının içine kırışmasından korktuğu için sabah koymayı tercih ettiği formasını yerleştirdi.

Nehir takımın en küçüğüydü ve 12 yaşındaydı henüz. Annesi voleybol oynamasını istemiyordu. Çünkü dersleri her geçen gün daha ağır hale gelecekti. Ancak Nehir, çok sevdiği Eda gibi şampiyonluklar yaşamak, genç kızlara örnek olmak, kadının ne kadar güçlü olduğunu ve istediği zaman neleri başarabileceğini kanıtlamak istiyordu. Daha 12 yaşında bunları düşündüğünü gören babası da işte bu yüzden Nehir’in voleybol oynamasını desteklemişti zaten.

Çünkü o da, mucizelerin hayal kurmak ile başladığını biliyordu.

Onun da hayalleri vardı çocukluğunda gerçekleştiremediği. Ancak onun futbolculuk hayalleri cesaretinin arasında kaybolmuştu. İşte bu nedenle kızının da hayallerinin rüzgarla savrulan birer anı olarak kalmasını istemiyordu.  

Nehir’in heyecanını gören annesi, babasına seslenmişti. ‘Gel bak. Kızını hiç böyle gördün mü?...’

İşte o an dalıp gitmişti Seyfi…

Geçmişe… Çocukluğuna…

Zaman durmuştu sanki.

Yitip giden zaman, akıp giden hayat, gözlerinin önündün geçip gidiyordu.

Seyfi, geçmişin tozlu sayfalarını çevirirken saatin ‘tik tak’ sesiyle ellerine baktı. Ellerindeki nasırlar, saatin ‘tik tak’ sesi kadar gerçekti.

Baktı ellerine…

O çatlamış avuç içlerine. Nasırdan kaskatı kesilmiş ellerine… Gerçek olan onlardı. Çünkü biliyordu ki gerçeği güneşe seren, o nasırlı çatlak ellerdi. Ama kızının ‘Baba, senin ellerin neden herkes gibi yumuşak değil?’ sorusuna ne cevap vereceğini bilmiyordu.

Belki alın teri der geçerdi. Ama küçük kızının büyük hayalleri olduğunu biliyordu.  

Bu yüzden de kızının pamuksu elleri acımasın diye onun elinden hiç tutmamıştı.

Artık zaman gelmişti. Uçağa geç kalacaklardı. Nehir’in havalimanına gidip kafileye katılması gerekiyordu. Nehir ve takım arkadaşları turnuvanın yapılacağı Adıyaman’da, kalacakları otele yerleştiler. Nehir, takımın en küçüğü olduğu için kaptanla birlikte aynı odada kalıyordu. Aslında kaptan Zeynep özellikle istemişti Nehir’le birlikte kalmayı. ‘Ona ben göz kulak olurum’ demişti.

Şampiyonluk maçına çıkacakları gün dünya karardı, zaman durdu, hayaller sonsuzluğa gümüldü.

İSİAS oteli, 24 gencecik, pırıl pırıl çocuğa mezar oldu.

Acı haberin ardından Adıyaman’a koşan Seyfi, beton yığınının altında kalan kızının cesedi başında sadece onun ellerini tutabildi. Nasırlı ellerinden utandığı için yıllarca tutamadığı o minik elleri bu kez  hiç bırakmak istemiyordu.

Nasırlı elleri ile sımsıkı ve son kez tuttu Nehir’in ellerini.

*****

Takım kaptanı Eda, elindeki gazeteyi bıraktı, lobiye indi ve takımı topladı.

Tüm takıma “Olimpiyatlarda sadece kendi hayallerimiz için sahaya çıkmıyoruz. Burada olmamızın bir nedeni var. Ülkemizde okuyamayan kız çocukları için, çocukken hayal kuran ancak hayalleri yarıda kalanlar için, Atatürk’ün bize açtığı yolda Türk kadınının neler yapabileceğini göstermek için, Adıyaman’da yaşanan büyük depremde hayatını kaybeden Nehir için, Serin için, Selin için kazanacağız. Onların, karanlığa gömülen ve yarıda kalan tüm hayalleri için mücadele edeceğiz.”

*****

Dünyanın en büyük organizasyonlarından olan olimpiyatlar başladı. Ve tarihimizde ilk kez bu en büyük spor organizasyonunda kadın sporcularımız, erkek sporculardan çok daha fazla. Büyük başarılara imza atan Kadın Voleybol Takımı da olimpiyatlarda madalya için mücadele ediyor. Nehir’in, Serin’in, Selin’in yarım kalan hayalleri için sahaya çıkan Filenin Sultanları, olimpiyatlara da muhteşem bir geri dönüşe imza atarak Hollanda galibiyetiyle başladı. Bu yolun sonu madalya olsun…