Ülkemizde 250 civarında arkeoloji müzesi var. Etnografya müzeleri ikinci, bilim müzeleri ise üçüncü sırada… Ardından da tematik müzeler geliyor. Göründüğü gibi arkeoloji müzelerinin açık bir üstünlüğü, önceliği var. Sadece Antalya’da 5 arkeoloji müzesi bulunuyor. Kemer’de yapılacağı duyurulan bir sualtı arkeoloji müzesi de yolda. Arkeolojiye hevesli, meraklı insanların gezmekte, ziyaret etmekte, tanımakta güçlük çekeceği sayılar bunlar. 250 civarında arkeoloji müzesinin hepsini gezmiş, görmüş olmak, gerçekten madalyayla ödüllendirilmesi gereken bir çaba. Fakat böyle bir kitle var ülkemizde. Hem hacmi genişliyor, hem de özgül ağırlığı giderek artıyor bu kitlenin. Başta arkeoloji olmak üzere, müzeler ciddi bir entelektüel ihtiyaç haline geldi.

MÜZELERDE KONSEPT SERGİLER

Fakat bazı müzelerimiz çağa ayak uydurabilmiş değil. Dünyada ‘yeni nesil müzecilik’ diye bir kavram var artık. Kitle turizminin yerini de ‘bellek turizmi’ türünden trendler alıyor. İnsanlar artık yaşanmışlık peşinde, hatıra ve hafıza peşinde, hikaye peşinde. Bizim müzelerimiz bu ihtiyacı ne kadar karşılayabiliyor? Örneğin Troya Müzesi iyi bir yeni nesil müze örneği. İznik’te birkaç yıl önce açılan yeni müze de bu trendi yansıtıyor. Ülkemizin en eski, ilk müzesi olan İstanbul Arkeoloji Müzesi de sergileme anlayışını değiştirdi. Geçmişte yan yana konulan, yığılan, aralarında bağlantı bulunmayan eserler, heykeller şimdi seyreltildi. Galeriler, vitrinler artık hikaye anlatıyor bize. Salonların bir konsepti var. Mesela, bir galeri neolitik çağlardan antik devirlere yeme-içme kültürünü veriyor bize. Bir başka galeri, bilim tarihi sunuyor.

ANNEANNEMİZİN MARGARİNİ

Henüz bu yeniliğe ayak uyduramamış, eski kafa müzelerin sayısı ise oldukça fazla. Vitrinler yığma eser dolu, ama birçoğunun bilgi notu bile yok. Bu yüzden bir dolu ayrıntı, önemli eser, güzel hikaye, değerli malzeme kendini anlatamadan duruyor orada. Kaç kez o eseri görmeden, fark etmeden geçip gidiyoruz önünden. Bizi dürten, uyaran, kafamıza vuran bir sergileme anlayışı ne yazık ki yok. Halen anneannemizin margarinini kullanıyoruz.

TURİZM KAFANIZI DEĞİŞTİRİN

Milli Saraylar hariç, devletin müzelerinin neredeyse tamamı Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı. Özel müzeler, vakıf müzeleri ve belediye müzeleri bu dairenin dışında. Kültür ve Turizm Bakanlığının internet sayfaları ise bayatın bayatı… Mesela birkaç yıl önce açılan İznik Müzesi, Kültür Bakanlığının tanıtım sayfalarında yok. Ören yerleri hakkındaki bilgiler son derece savruk, hatta kopyala-yapıştır. Bazı antik kentlerle ilgili bilgiler yanlış, eksik, dişimizin kovuğunu doldurmayacak kadar sığ. Oysaki ülkemizin tarihi ve kültürel varlığı, deniz-kum-güneş turizmine en az 10 basar. Memleketin taşını, toprağını, mermerini satacağına, tarihini, kültürünü, antikitesini pazarlasana kardeş, ziyaretçiyle doldursana ören yerlerini, müzeleri. Aldığın paraları, olanakları, saygıyı hak etsene... Onu da mı biz yapalım?