Yaşam, çoğu zaman dışarıda aranan cevaplar ve yüzeyde kalan sorular arasında sıkışıp kalır. İnsan, hayatının büyük bir kısmını dış dünyayı anlamaya çalışarak geçirir. Hangi iş daha prestijli, kim ne düşünüyor, toplum benden ne bekliyor?.. Oysa hakiki sorular, dışarıda değil içeridedir. Ve içeride, özde saklı olan cevaplar, dış dünyanın karmaşası içinde çoğu zaman görünmez hale gelir.
Bütün sorular kabuktadır; yüzeyde dolaşır, bizi oyalar. Oysa cevaplar derinlerde, özümüzde saklıdır. Toplum, bireyi sürekli olarak dışarıdaki kabuğa odaklanmaya zorlar. Daha çok tüketmek, daha çok başarmak, daha çok beğenilmek… Bu sonsuz döngü, insanı kendinden uzaklaştırır. Sorular dışarıda büyüdükçe insanın içsel dünyası sessizleşir. Ve bu sessizlik, bir körlüğe dönüşür... Gözümüzün önündekini görememeye, kendi içimizde saklı olanı duyamamaya başlarız.
Bu körlük, yalnızca dış dünyaya değil, kendimize de yabancılaşmamıza neden olur. Dış dünyanın bize dayattığı ideallere ulaşmaya çalışırken içimizdeki özle bağımızı kaybederiz. Oysa gerçek huzur ve anlam, gözümüzün önünde duran basit, sade şeylerde; içimizde taşıdığımız hakikatte gizlidir. Kendimize dönüp bakmadıkça yaşamın derin anlamını kavrayamayız.
Sosyolojik açıdan bu körlük, modern toplumun bireye dayattığı kimlik arayışlarının bir sonucudur. Kapitalizm, bireyi özünden uzaklaştırarak onu bir tüketim nesnesine dönüştürür. İnsan, sahip olduklarıyla tanımlanmaya başlar; statü, başarı ve popülerlik gibi dışsal ölçütler, birer değer kriteri haline gelir. Bu süreçte birey, kendi iç dünyasının değerlerini, arzularını ve ihtiyaçlarını göz ardı eder. Toplumsal rollerin ağırlığı altında ezilen insan, en büyük körlüğü kendine karşı yaşar.
Oysa öz, bütün cevapların merkezidir. Özümüze döndüğümüzde, yüzeydeki soruların ne kadar gereksiz olduğunu fark ederiz. Bu, yaşamın en büyük paradokslarından biridir. İnsan, dış dünyayı anlamaya çalışırken kendi iç dünyasını unutur. Halbuki içsel bir yolculuğa çıktığında, dış dünyanın karmaşasının ne kadar yüzeysel olduğunu görecektir.
Bununla birlikte, yaşamın kendisine körlük, yalnızca bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir meseledir. Toplumlar da tıpkı bireyler gibi özdeki hakikate körleşebilir. Adalet, eşitlik, vicdan gibi değerler; günlük çıkarların, yüzeysel politikaların ve maddi hırsların gölgesinde kalabilir. Bu nedenle bireysel körlüğümüzün ötesine geçip toplumsal bir farkındalığa ulaşmak da elzemdir.
'Öz’e bakabilmek cesaret ister. Çünkü öz, bizi kendi çıplak gerçekliğimizle yüzleştirir. Eksikliklerimiz, korkularımız, bastırdığımız duygular… Ama aynı zamanda öz, huzurun ve anlamın tek adresidir. İnsan, kendine doğru dürüst bir bakış attığında hem kendini hem de hayatın gerçek anlamını bulabilir. İşte bu yüzden, yaşamın yüzeyindeki sorularla oyalanmak yerine, derinlere inmeye cesaret etmeliyiz.
Bütün cevaplar özdedir. Yaşam, dışarıdan içeriye doğru bir yolculuk değil; içten dışa doğru bir açılım olmalıdır. Kendimize körlükle geçirdiğimiz her an, özde saklı olan hakikate sırtımızı dönmektir. Ve hakikatin perdesini aralayabildiğimizde hem kendimizi hem de yaşamı yeniden keşfederiz.
'Öz'e yolculuk
Funda Alpaslan Talay / Sosyolog
Yorumlar