Olimpiyatlar sona erdi.
Tarihin en kalabalık katılımı ile olimpiyat yolculuğuna başladığımız Paris serüveni ise ne yazık ki hüsranla sonuçlandı.
Altın madalya kazanamadan ülkeye geri döndük.
Büyük bir beklenti ile Paris’e gittik, ne yazık ki hüsranla döndük.
Peki bu ülke bunu hak ediyor mu?
Yada neden bu duruma geldik?
İşte asıl mesele bana göre budur.
Üzerine araştırılması, konuşulması gereken esas konu Türk sporunun neden bu seviyede olduğudur.
Futboldan zaten alışkınız.
Bu kadar büyük yatırama karşılık Türk takımlarımızın Avrupa’da başarısız olmasını neredeyse kanıksamış durumdayız.
Kendi içimizde ettiğimiz kavgaların sonuçlarını Avrupa arenasına çıktığımızda görüyoruz.
Ancak olimpiyatlarda böylesi bir hüsranı hiç birimiz beklemiyorduk.
Biraz araştırınca yada üzerine düşününce aslında neden bu hale geldiğimizi de anlayabiliyoruz.
Herkesin bildiğini ancak kimsenin söylemeye cesaret edemediği bir konu.
Yani siyasetin spora alet edilmesi.
Yada sporun siyaseti içine çekmesi.
Nereden bakarsanız…
Türkiye’de bir federasyon başkanı 16 yıldır göre yapıyormuş.
Hiç kimse bu federasyonun Avrupa şampiyonalarında, dünya şampiyonalarında ne kadar başarı aldığına bakıyor mu acaba?
Hiç sanmıyorum…
Siyaset ilen, liyakat olmayan, göstermelik seçimler ve genel kurullar ile başkanlık koltuğuna oturan, televizyonlarda konuşmalarına siyasete teşekkür ederek başlayan isimlerden federasyonlarda görev yaptığı sürece Türk sporu bir adım yol alamaz.
Yıllarca güreşte, halterde altın madalya kazanan sporcularımız ise ne yazık ülkeye eli boş dönecektir.
Artık Türk sporu için şapkayı öne koyup düşünmenin zamanı geldi de geçiyor bile.
Artık yeter…