Kişinin kendini tanıyamadığı yer kör noktaymış; bir yerlerde okumuştum da, o zamanlar üzerinde kafa yormuştum, nasıl oluyor acabasından. Galiba o gün bugün. Toplum olarak yaşanan olumsuzluklar, verilen zor sınav ve de sosyal kısırlaşma. Dahası, ihmal ettiklerimizin özlemimiz olması. Yetmez mi? İşte ben de bugünlerde kör noktadayım.

***

Ruh ve vücut sağlığı olarak doktorun 'ne yersen ye' dediği modundayım. Keşkelerim, pişmanlıklarım, dozunu yükselttiğim özeleştirilerim falan. Sanki sevgiyi, hoşgörüyü, mutlu olmayı kısaca, güzellikten hallice günleri bir yerlerde unuttum gitti. Zaman zaman hepimizin yaşadığı tatsız, insanı bir yere vardıramayan iğdiş edilesi bir kavram 'Keşke' sözcüğü. Mutlak herkesin bir veya birçok pişmanlıkları vardır. Yaşamla hesaplaşırken dozu kaçırmamak gerekiyor galiba. İnsafsızca yargılamamak gerekiyor kendini. Yerinde kıvamında bırakmak belki de.

***

Arkaya bakıp sorgularken, önünü görememek, geride takılıp kalmak neyi çözümlüyorsa? Sadece yorgun bir ruh, işin içinden çıkamadığın takılıp kaldığın bozuk plak gibi ayni cümleleri tekrarlayan 'neden niçin'. Kim bilir belki de o anın çözümüydü yapmaman gereken. Bilemiyorsun ki. Çözüm odaklı düşündüğünü sanıyorsun. Olup bittikten sonra başlıyor zaten 'ah keşke'ler.

***

Bir de basiret denen bir kavram. Var mı sahiden? Hani yapman gerekenin tam tersini yapmak. Veya hiçbir şey yapamamak. Kitlenip kalmak. Tepkisiz, akıl tutulması gibi. Mantıkla, akılla bağdaşmayan kararlar kararcıklar. Sonunda işin içinden çıkmaz bir hal alıp, arap saçına dönen. İnsanı dibe çeken mutsuz eden pişmanlıklar, keşkeler. Hani 'bugünlerde ne tat kaldı ne neşe' türünden.

***

Gel de anımsama Cemal Süreya'nın dizelerini.

'Keşke çocukken fazla mutlu olmayıp,
Birazını da bu zamanlara saklasaydım,
Lazım oluyor arada'
Der ya; işte öylesine bir keşke yaşıyorum, saklayamadığıma hayıflanarak. Tüketmişiz işte hovardaca. Geriye saklanabilir anılar kalmış sadece. Onu da kimseyle paylaşmadan. Yerin kulağı var, ağzı var, dili var diye. Ne gaflet…