Çocukluğumdan beri karşımdaki insanın siyasi görüşüne, dinine, hayat tarzına, giydiğine, yediğine, içtiğine, okuduğuna, sevdiğine, işine, nereli olduğuna, parasına, dış görünüşüne, diline, ırkına, pek çok şeye bakmadım. Başkalarının seçimlerine, inancına, hayat tarzına hep saygı duydum. Çünkü insanların seçimlerine, inançlarına ve kimliklerine saygı duymak, toplumsal hoşgörünün temel taşıdır.
Laik bir ortamda yetiştim, okudum, büyüdüm. Herkes birbirine hoşgörülüydü, farklı inançlara ve düşüncelere açık olmayı, farklılıklara saygı göstermeyi insanlar çok iyi özümsemişti. O zamanlar din bu kadar kullanılan bir olgu değildi. Cehalet ve para insan ruhunu bu kadar ele geçirecek kadar güçlü değildi. Bizim çocukluğumuzda bunlar konuşulmazdı, karşımızdaki iyi insan mı ona bakılırdı, herkes öyle yapardı. Tabii ki hepsi de Atatürk sayesinde.
Çocukluğumdan bu yana pek çok şey değişti. Biz çocukken yaşlı bir amca ya da teyze gördüğümüzde karşıdan karşıya geçmelerine yardım etmemiz öğretilirdi bize. Şimdi bunu tembihleyen kaldı mı etrafınızda? Çocuklara yaşlı amcalardan uzak durması öğretiliyor, hatta akrabalarından bile. Zamanla çocukluğumuzun değerlerinden uzaklaştığımızı ve bu hoşgörüyü yitirdiğimizi gözlemlemek inanın çok acı verici.
Milli maçlar o zaman da çok önemliydi, şimdi de çok önemli; çünkü milli maçlar her zaman büyük bir birleştirici güç olmuştur. Ancak günümüzde, kimlik siyaseti ve ayrımcılık, milli birliği zayıflatma çabalarına dönüşüyor. Türk bayrağını zaferle dalgalandırmak, kadınların zafer kazanması, kadınların güçlenmesi, kadınların başarması, kimseyi ilgilendirmeyen bir kimlik algısı üzerinden yıpratılmaya çalışılıyor, sporcularımız bu tür manipülasyonların hedefi haline geliyor. İkiyüzlü siyasetçilerden, her mahalleye yaranma çabasındayken kendi kimliğini ve kitlesini kaybeden politikalardan, kimlik siyasetinden, Japon yapıştırıcısıyla kendini koltuğuna yapıştırarak hepimizin mahkûm edildiği değişmeyen siyasi portrelerden birinin de sormak aklına gelir mi bilmem ama kime ne efendim insanların hayatlarından? Artık insanların yaşamlarından daha fazla kimseyi ilgilendiren bir şey yok. Farklı kimliklere ve yaşam tarzlarına saygı gösterilmesi, başarıların öne çıkartılması neden bu kadar zor?
Eğer bugün bir haksızlığı görüp de haksızlığa uğrayanın yanında olmazsak yarın aynı şey bizim başımıza geldiğinde kimseden destek beklemeye hakkımız olmaz. Artık bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diye düşünmekten vazgeçip yılan gibi üzerinizdeki o eski deriyi atmanızın vakti geldi. Hiçbir zaman geç değil, her şey geçici ve yapıp yapmadığımız her hareketten biz sorumluyuz, seçimlerimizi ona göre yapmalıyız. Haksızlığın karşısında tarafsız olursanız, haksızlık edeni desteklemiş olursunuz.
Birlikte daha güçlüyüz ve farklılıkları kabul etmek, toplumumuzun daha adil ve hoşgörülü bir yer olmasına katkı sağlar. Farklı bakış açıları, kültürler ve kimlikler, zengin bir mozaiği oluşturur ve bu çeşitlilik, toplumumuzu daha zengin, yaratıcı ve dirençli kılar. İnsanlar arasındaki bu çeşitliliği kutlamak, önyargıları azaltır, hoşgörüyü artırır ve bir arada daha uyumlu bir şekilde yaşamamıza yardımcı olur. Unutmamamız gereken şey, bizleri bir araya getiren ortak değerlerin ve insanlığın temelindeki evrensel hakların her birimiz için geçerli olduğudur. Bu temel değerlere saygı göstererek, daha eşitlikçi, saygılı ve adil bir dünya inşa etme yolunda adım atabiliriz.