An’ı yaşamak kuralına fazlaca takılmışken… Tabii bu sorumluluktan uzak an’ı yaşamak değil, hemen yüzeysel algılanmasın. Çünkü anlatmak istediğim, geçmişin ‘keşke’leri ya da geleceğin ‘acaba’larından uzak, an’ı taçlandırarak yaşamaktır. İşte böyle bir hal içindeyken sürekli yürüdüğüm yollarda bazı sorular kemirir zihnimi. Bu soruların, genellikle bilinçdışımın, beni monotonluktan uzaklaştırmak için oynadığı oyunların enstrümanları olduğunu düşünürüm. Bilincim ya da bilinçdışım bilir ki; her gün aynı saatlerde, aynı sokaklarda yürürken ufak bir taş parçasını bile ilk kez görüyormuş gibi heyecan duymalıyım. Başka nasıl yaşama sevinci diri tutulabilir, bilmiyorum. Mesela aşık olunca, her gece ve her sabah ‘ilk görüşte aşk’ın tutkulu sebebini mutlaka anımsamak da iyidir. Hüzne ve umutsuzluğa savaş açar böylesi çabalarım. Hem zaten istersem hüznü her an, her yerde çoğaltabilirim. Bu kötü yeteneğim, bir zamanlar kötü bir alışkanlık gibi yapışmıştı üzerime. Kurtuldum neyse ki! Daha doğrusu dün bahsettiğim gibi bitmesini istediğim bir alışkanlıktan tamamen kurtulmak yerine, onu yenisiyle değiştirdim. Bir sokakta, eski yıkık bir evin penceresinde ya da kırışmış yüzünde geçmişin izleriyle dolu bir yüz gördüğümde hüzünlenmek yerine, tüm o yaşanmış her şeyin adına coşku duymayı öğrendim. ***
Bu güzel ve güçlü değişimi, yaşadığım kente borçluyum. Mevsimler değiştikçe güzelleşen Antalya’nın her köşesinde tarihle yaşıyoruz. Kim bilir kaç yorgun adımı misafir eden Kaleiçi sokaklarında günlük telaşlarını unutup büyülenen yalnız ben miyim?
Sahil boyunca yürürken palmiye ağaçlarının görkemine saygı duyan, portakal ağaçlarının mis gibi kokan çiçekleriyle neşelenen, Üç Kapılar’ın altından geçerken, çok eski medeniyetleri hatırlayıp, o yıllarda yaşayan insanlarla yan yana yürüdüğünü hayal eden bir ben miyim? Deli miyim? Hayır, sanmıyorum. Sadece hızla akan zamanın kıymetini bilerek ve gelip geçen yaşamların bize miras bıraktığı her şeye şükrederek yaşamayı tercih ediyorum. Sürekli şikayet halinde olmayı ve tembelliğe övgü bahaneler üretmeyi reddediyorum. Çünkü daha çok çalışmak için bu şehir bize fazlasıyla ilham sunuyor.
***
Şu günlerde benim, geçmişe ait olan her şeyden ilham duymamı sağlayan kitaplar ve onun usta bir yazarı var. Antalya’nın usta tarihçisi ve yazarı Hüseyin Çimrin’in yazılarını ve yayınlanan kitaplarını mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum. Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Kültür Yayınları bünyesinde üç yeni kitabı çıkan Kent Tarihçisi Hüseyin Çimrin’in ‘Antalya Mutfağı ve Lezzet Ustaları’, ‘Antalya'da Zamanla Kaybolan Meslekler, Esnaflar’ ve ‘Antalya'da Tarihi Camiler, Medreseler, Türbeler, Mezarlıklar ve Kiliseler’ isimli kitaplarını Antalya Kültür Sanat’ta bulabilirsiniz. Bu kitapları okudukça, yaşadığınız şehre bakışınız değişecek ve sevginiz, saygınız katlanarak artacaktır eminim. Hüseyin Çimrin Antalya için büyük bir değer.
***
Bir de unutmadan eklemeliyim; twitterda #BirZamanlarAntalya etiketini de mutlaka takip etmenizi öneriyorum. Eskiye ait çok güzel Antalya fotoğrafları paylaşılıyor.