1962 yazında sıcak bir gün;

Cağaloğlu'ndaki bir gazetenin köşe yazarının odasına üstü başı bakımsız, kirli sakallı biri girer. Adını söyledikten sonra yazardan kendisine yardım etmesini ister. Köşe yazarı, karşısındakinin içler acısı durumundan büyük üzüntü duyar. Cüzdanını çıkararak istediği kadar alması için adama uzatır. O da uygun bir miktar para alarak iki büklüm gözden kaybolur. Birkaç ay sonra tek sütunluk bir gazete haberi köşe yazarının gözüne çarpar. Haberde, İstanbul sokaklarında, bir çöp bidonunun yanında bulunan bir cesetten söz edilmektedir. Yazar, fotoğrafa dikkatle bakar.

Bu, para istemek için kendisine gelen adamdan başkası değildir.

Yoksulluk içinde ölen o kişi, toplumu ayağa kaldıran İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy'un oğlu Emin Ersoy’dur!

1962’den 23 yıl sonra.

Yıl 1985

Üsküdar Belediyesi, emekli maaşıyla geçinmeye çalışırken hastalanan, zor ve bakımsız günlerin ardından gözlerini hayata kapayan bir adamın cenazesi ortada kalmasın diye tüm masrafları karşılar. O kişi de Tahir Ersoy'dur.

Okunduğunda toplumu ayağa kaldıran İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy'un torunu!

6 yıl sonra;

Yıl 1991

Beyoğlu'nda bir evin kiracıları, kirayı ödeyemedikleri için sokağa atılırlar.

Onlar da, Mehmet Akif Ersoy'un kızı ve torunları!

Bu satırlar toplumu ayağa kaldıran İstiklal Marşı şiirinin yazarı Mehmet Akif Ersoy’un, Türk milletine emanet ettiği çocuklarının yaşamlarından kahredici kesitlerdir.

Bu satırlar, ‘Ticari olur’ düşüncesi ile İstiklal Marşı şiirini kitabına koymayan, ‘O benim Türk milletine hediyemdir’ diyen Mehmet Akif Ersoy’un evlat ve torunlarının dramatik sonlarıdır.

Ya Mehmet Akif Ersoy isteseydi?

Mehmet Akif Ersoy, şiirde gerçekçilik akımının öncülerindendi.

Ona göre sanat istikametini belirleyen unsur milletin içinde bulunduğu durumdu.

Nazım Hikmet gibi, Necip Fazıl Kısakürek, Sabahattin Ali ve diğerleri gibi.

Rahmetli Çetin Altan hep yazardı, söylerdi.

Hazineden. Devletten geçinmeliler.

Her dönem vardı devletten geçinmeliler.

Şimdi adı değişti bunun.

Onlara ‘Saraydan geçinmeliler’ diyorlar.

Dik duran, eğilmeyen, onurlu sanatçılar.

Mehmet Akif Ersoy gibi.

İbretlik yaşamlar.