Günümüzde her ne kadar doğayla bağlarımız kopma noktasına gelse bile insan doğanın bir parçasıdır ve doğanın kurduğu düzene ayak uydurmak zorundadır. İnsan geçmişten bugüne doğanın döngüsünün farkındalığı ile yaşadı. Çünkü hayatta kalması bu döngülere bağlıydı. Doğanın bu değişimlerine tepkisiz kalamazdı ve ona ayak uydurmalıydı.

Bunun bir döngü olduğunu anlayana kadar gözlemledi, deneyimledi. Yeri geldi gözlemlediği bu güçten korktu, yeri geldi bu güce tapındı çok değişik anlamlar yükledi ama hep izledi ve ona göre davrandı. Mevsimleri öğrendi, buna uygun takvimler yaptı, gün ışığının ve karanlığın hesabını yaptı. Hayatının akışını buna göre planladı. Bu nedenle, tarımı ve avcılığı etkileyen bu döngüler, insanların yaşam biçimlerini ve kültürel pratiklerini şekillendirdi. Hayatın devam etmesini sağlayan bir denge oluşturdu. Hem bu döngüyü kutlamak hem de dengeyi korumak adına çeşitli ritüeller geliştirerek bir kültür haline getirdi.

21 Mart; bahar ekinoksu ya da diğer adıyla Yeni Yıl Bayramı; gece ve gündüz sürelerinin eşitlendiği kuzey yarım kürede baharın, güney yarımkürede de sonbaharın başlangıcı olarak kabul edilir. Ancak sadece astronomik bir olay olarak değil, her kültür kendine göre anlamlar yükledi bu güne. Kimileri umut dedi, kimileri özgürlük, kimileri de bereket…

Bu gün, pek çok medeniyet için bereketin, yenilenmenin ve umudun bir sembolüdür. Baharın başlangıcı olarak kabul edilir ve kışın sona erdiği, doğanın uyanışının ve canlanışının habercisi olduğu düşünülür. Yeni filizlerin topraktan süzülmesi, çiçeklerin tomurcuklanması, kuşların cıvıltısı ile doğa adeta bir diriliş yaşar. Bu uyanışa tekrar ve tekrar şahit olmak umut duygusunu güçlendirdi. Artık biliyorlardı bahar hep gelecek, zorluklar bitecek, uyuyan doğa her defasında daha coşkulu, daha bereketli uyanacaktı.

Eski çağlardan beri birçok kültür, bu günü kutladı. Bizim topraklarımızda “Nevruz” diye kutlanıyor. Hemen gözümün önüne meydanlara yakılan, etrafında bir sürü insanı barındıran kocaman ateşler geliyor. Bulaşıcı bir coşku, mutluluk…

Nevruz, İran, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan ve diğer bazı Orta Asya ülkelerinde milli bayram olarak kabul edilir. Genellikle ailelerin bir araya geldiği, geleneksel yemeklerin yenildiği, dansların ve müziklerin sergilendiği bir bayramdır.

İnsanların kabuklarına çekildiği, çağın belki de en sinsi hastalığı olan yalnızlıkla mücadelede bu tarz geleneklere bence eskisinden daha fazla bağlı kalmalıyız diye düşünüyorum.

Bayramların ve özel günlerin çıkış noktası da bu değil mi zaten? Birlik, beraberlik ve bir araya gelmek. Bu yüzden 21 Mart bir uyanış; insanlığın ortak kültürel mirasına saygı göstermemiz ve doğanın bize sunduğu nimetlere minnettarlık duymamız için bir hatırlatıcıdır.

Doğa ve kültürler arasındaki bu özel bağlantıyı hatırlayarak birlikte umudu, barışı ve bereketi paylaşabileceğimiz yarınlar için çabalamalıyız.