Derin bir karanlığın içinde, kendi yankılarına terkedilmiş bir ruh, geçmişin gölgelerinde kaybolmuş bir hikayeyle yüzleşiyor. Ancak şimdi o, karanlıkta dolaşırken aklıyla barışmış. Esaslı bir karanlığın içinde, düşünceler tükendiğinde, zihni kendi köklerine dönebilir.

İhtimaller tükendiğinde, aklı geri dönüşlere müsaade etse de artık sokaklar, yalnızca ona ait adımların izlerini taşır. Ancak aklı hala umuda tutunabilir, bu zifiri karanlık içinde bile. O akıl ve irade temelli bir direnişin kıyısında.

Geçmişte bıraktığı izler, şimdi onu esir almış durumda. Zaman, hatıraların ağırlığıyla dolu bir çanta gibi sırtında. İnsanlar, o anlara takılı kalmış gibi, yaşamın akışını unutmuş gibi gözüküyorlar. O, zamanın sadece bir geçiş olduğunu düşünüyor.

Gelecek ise bir muamma. Belirsizliklerle dolu, planları altüst eden bir güç gibi duruyor. O, geleceği kontrol etmeye çalışsa da zamanın ona sadece bir yol olduğunun farkında. Belki de zaman, insanların kontrol edemeyeceği bir kuvvet, sadece kabullenilecek bir gerçek. O, bu gerçeği sorguluyor. Şayet zaman, sadece bir perspektif meselesi.

Zaman yalnızca geçmişi değil, aynı zamanda şu anı da kapsayan bir bütün. O bu düşüncelerle savaşıyor, zamanın gerçek anlamındaki hükmü arıyor.

Kaçmak ya da kovalamak artık öncelik değil; sadece bu anın tadını çıkarmak istiyor. Adımlarını sayarken, ayağının çarptığı taşların yankısını dinlerken, paçalarına sarılan tozların hikayesini izliyor.

O, hiçbir yere gitmeyecek bu yürüyüşte.

Zamanın durduğu, gerçekle hayalin iç içe geçtiği bu an, onun için bir vaha gibi. Her adım, geçmişin izini siliyor, geleceği değil, sadece anı yaşıyor. Sokak lambalarının solgun ışığı altında, yüzü belirsiz bir gizemin ardında saklı.

Yürüyüşü, zamanın akışını durdurmuş gibi. Dünya, bu anı beklercesine sessiz. Onun düşünceleri, adımlarıyla ritmik. Yavaş adımlarıyla zamanın saniyelerini çalıyor. Her nefes, geçmişin yükünü hafifletiyor, geleceği düşünmeden önce şimdiyi yaşıyor. Belki de bu yüzden, etrafındaki sessizlik ona ait gibi. Bu yürüyüş, bir kavşak noktasında, geçmişin ve geleceğin kesişiminde gerçekleşiyor. Her adım, bir öncekinin devamı ve bu yolda kaybolmuş zamanın içinde derinleşiyor. Adımlarını hissediyor, taşların altındaki hikayeleri dinliyor ve esasen paçalarına sarılan tozlar yepyeni bir başlangıca zorluyor. Gece, sessizce onunla konuşuyor, rüzgâr sayfaları çeviriyor.

Belki de sahiden hiçbir yere gitmeyecek bu yürüyüş, aslında aslolana doğru yola çıkmış.

Bir şiirin son dizesi gibi ‘ aslolan yolmuş, yanılmak içinmiş bütün varışlar’

Belki de en önemlisi, hiçbir yere gitmeyişi, zamanın ve mekânın sınırlarını aşmanın bir yolu gibi. Ve o, sessiz yürüyüşünde kaybolan, bulanık bir dünyada berrak anlam arayan biri.

Sokaklar, onun hikayesini taşıyor ve o, her adımda geçmişin ağırlığını hafifletiyor.

Gecenin sessizliği içinde, yıldızlar yukarıdan izliyor onu. Belki de onlara anlattığı bir hikayesi var, ya da sadece yıldızlar ona şahitlik ediyor. Gökyüzündeki yıldızlar onun hikayesini sessizce dinliyor ve bir başka güneşin doğuşunu müjdeliyor. Ama en büyük tanık kendisi.

Bu gece, gökyüzü yıldızlarını içine çekiyor. Yıldızlar, ona kendi içinde kaybolmuş yolları gösteriyormuş gibi parlıyor. Her bir ışık noktası, yaşanmışlıkların izlerini takip edebilmesi için bir güzergâh. Artık kaçacak bir yer aramaz ya da ardında bıraktığı izlerin peşinden gitmez. Adımlarını sayar, ayağının çarptığı taşların ritmini dinler, paçalarına bulaşan tozların anlamını çözer. Ruh kendisiyle konuşuyor, geçmişiyle hesaplaşıyor ve geleceğiyle barışıyor.

Sonunda, dönebilir aklı temelli. O bu yürüyüşte kaybolan değil, gerçeğine ilerleyen bir ruh.

Hiçbir yere gitmeyecek ‘bu anda’ kendisiyle buluşacak.