Bir göz kırpması kadar kısa, bir ömür kadar uzun olan varoluşumda, kafamın derinliklerinde perilerle dolu bir dünya var. Ruhumun en izbe köşelerinde, düşüncelerimin en ıssız saatlerinde, gözlerim sonsuz bir bulanıklıkla kuşanmış. Bir arayışın içinde kaybolmuş gibiyim.

Kafamda periler var, içimde saklanıyor. Günbegün izini sürüyorum. Kafamdaki perileri yakalamak için ruhumun en diplerinde, düşüncelerimin en kuytu köşelerinde gezinip duruyorum.

Kimi zaman hayallerimin parıltısı olurken kimi zaman umut dolu hikayeler anlatıyorlar bana.

Fakat günün sonunda hepsi, bir şekilde kaçıp gidiyor, kendi özgürlüklerini arıyorlar.

Onları yakalayıp kavanozlara hapsetme isteğim, güzelliklerini sonsuza dek koruma heyecanımdan kaynaklanıyordu elbette; içim bu mucizeleri dondurma isteği ve onları kaybetme korkusuyla doluydu belki de.

Kavanozlara hapsetsem her birini, bu benim zaferim mi sayılırdı? Zafer dediğin neyin ölçüsüdür ki? Onları kendi istediğim şekilde kontrol edebilmek mi, yoksa onları özgür bırakarak kabul etmek mi?

Onları kavanozlara hapsetmek, onları sadece birer gölgeye dönüştürürdü oysaki. Yalnızca serbest bırakmak, onların gerçek parıltısını görünebilir kılardı.

Gözlerim sonsuzluklarına merak sardı, ruhum ise bir arayışın peşindeydi. Her biri, koca birer parıltıydı kafamın içinde. İşte ben de böyle bir arayışın içindeydim. Sözcüklerim bir gemiydi, kendi dünyamın dalgalarında savrulan. Bense bazen, bir kaptan gibi her bir sözcüğümü özenle seçiyor, hepsini büyük bir cüretkarlıkla kucaklayarak kafamdaki perilerin peşinden gidiyordum.

Bir yandan da düşündüm. Acaba gerçekten onları kavanozlara hapsetmek doğru muydu? Belki de en güzel halleriyle özgür olduklarında, o anlık parıltılarıyla en etkileyici hallerindeydiler.

Onları kavanozlara hapsederek sadece benim istediğim gibi görmek, onların gerçek doğasına bir tür ihanet olur muydu? Belki de periler, sadece özgür olduklarında gerçek anlamda var olabilirlerdi.

Kavanozlara koyabileceğim başka şeyler vardır belki. Düşüncelerim, duygularım, anılarım...

Ama periler, onlar ruhumun yansımalarıydı. Onları tutsak etmek, kendi zincirlerimi daha da sıkılaştırmaktan başka bir şey olmayacaktı.

Sonunda, kavanozlara koymak yerine, onları özgür bırakmaya karar verdim. Onlar, içimdeki bu büyünün birer parçasıydılar ve onları yakalamaya çalışmak, onların doğasına aykırıydı. Onların kanatlarından tutup kavanozlara koymak yerine, ruhumun derinliklerinde özgür kalmalarına izin vermeliydim.

Anladım ki onları kavanozlara hapsetmeye çalışmak yerine, özgür bırakmalıydım. Onlar, benim dünyamın en güzel renkleriydi ve onları kendi doğalarında serbest bırakmak, benim gerçek zaferim olacaktı.

Kafamdaki perileri kanatlarından tutup kavanozlarıma koymak istemem artık. Beni ben yapacak olan, onları kontrol etmeye çalışmak yerine, onların doğal güzelliklerini seyretmek.

Artık kavanozlarım boş olabilir ama ruhum kafamdaki perilerin ışıltısıyla dolu.