“Aslında hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu.” Bugünlerde insanların fazlaca paylaştıkları bu cümle George Orwell takma adıyla bildiğimiz Eric Arthur Blair’in ‘1984’ adlı kitabından alıntıdır. Adının 1984 olduğuna bakmayın, kitap 1949 tarihinde basıldı ve ne kadar ilginçtir ki 2025 yılında çoğu insanın hislerine tercüman oldu.

Kendi döneminde bu kadar talep görmeyen kitabımız son yıllarda kitapçı raflarının vazgeçilmezi oldu. Yazar bu günleri görseydi insanların özgürce kitap okuyabildiğini duyunca sevinir, ardından da kitabının bu kadar popüler olmasının, değindiği distopyanın eli kulağında olduğu anlamına geldiğini düşünür ve irkilirdi.

İngiliz yazarın kaleme aldığı bu kitap, distopik romanların zirvesinde yer alıyor. Yarattığı dünya hiç de yabancı değil. O yüzden yazar acaba gerçekten geleceği öngörmüş olabilir mi? Bu bende fazlasıyla merak konusu çünkü hala güncelliğini koruyan toplumsal bir soruna dikkat çekiyor. Kitap, totaliter bir rejimin bireyleri nasıl kontrol ettiğini, gerçeğin nasıl çarpıtıldığını ve özgürlüğün korku ve baskıyla nasıl sistematik şekilde yok edildiğini anlatıyor. Peki, Orwell’in kaleme aldığı bu dünya, günümüze ne kadar uzak?

Kitapta “gerçeklik” kavramının manipüle edilmesi var. Orwell’ın ünlü sloganı “Geçmişi kontrol eden, geleceği kontrol eder. Şimdiyi kontrol eden, geçmişi kontrol eder” cümlesi, bilgiye ulaşmanın her zamankinden daha kolay olduğu günümüzde bile doğruluğunu koruyor. Tarihin yeniden yazıldığı, dezenformasyonun sıradanlaştığı bir çağda, Orwell’ın öngörüleri gerçeklikten çok da uzak değil.

1984’teki ‘Büyük Birader’ kavramı, devletin bireyleri sürekli olarak gözetlediği, en ufak bir düşünce suçunun bile ağır bedellerle cezalandırıldığı bir düzeni anlatıyor. Bugün, her hareketimizin dijital ayak izleriyle takip edildiği, algoritmaların bizden önce ne düşüneceğimizi tahmin ettiği bir çağda yaşıyoruz. Akıllı cihazlarımız, kameralar, yüz tanıma sistemleri ve büyük veri analitiği ile Orwell’ın distopyası, günümüz dünyasında teknoloji aracılığıyla yeni bir boyut kazanmış durumda. Birilerinin distopya adı altında tarif ettiği dünyada yaşar olduk.

Orwell’ın yarattığı dünyada en büyük suçlardan biri ‘düşünce suçu’dur. Kendi kendini sansürlemek, sistemin istediği gibi düşünmek zorunda olmak ve bireylerin otoriteye karşı gelmeye cesaret edememesi, günümüzde de farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor.

1984, bir uyarı metni gibi. Yazar bütün bunları ön gördü ve aktardı, kendisine 'kehaneti tutan yazar' da diyorlar. Orwell, devletlerin bireyler üzerindeki gücünü artırarak nasıl bir baskı mekanizması kurabileceğini kurguladı, kendi zamanında sosyalistler tarafından fazlaca eleştirilse de Orwell sosyalizmi değil, otoriterliği eleştirdi ve dikkatleri o yöne çekmeye çalıştı. Günümüzde özgürlüklerin daraldığı, medyanın yönlendirildiği, bilgilerin manipüle edildiği bir dünyada Orwell küllerinden yeniden doğdu.