Antalya’ya her zamanki gibi bir günde kış geldi. Günlerdir beklenen fırtına başladı. Dış mekan planlarımız iptal oldu. Dışarıda kıyamet koparken evde yapılacak en güzel aktivite ise film izlemek. 
Güvenliğimizi garantiye alarak başlıyoruz. Sonuçta Antalya’da yaşıyoruz; kaçıncı katta oturursanız oturun evinizi su basma ihtimali var. Böyle havalarda balkonların giderlerini sürekli kontrol etmeniz gerekiyor. Giderleri kontrol edip bütün fişleri prizden çektikten sonra parktaki ağacın salona girme ihtimalini de düşünüp kendimi pencereden en uzak noktaya atıp battaniyenin altına girdim. Şu bana “Ne kadar rahatsın, kıyamet kopsa umursamazsın” diyen arkadaşlarım biraz utanabilir mi acaba? Dışarıda kıyamet kopuyor, bakın ben de biraz gerildim ve gerekli kontrolleri yaptığımı düşünüyorum. Kendimi yeterince gerdiğime göre bir şeyler izleyebilirim.
Ben de ruh hali nasılsa ona göre seçim yapanlardanım. Hatta ruh halimin üzerine gidenlerdenim. Bodies dizisinde karar kılıyorum. Dizi hakkında tek bildiğim zamanda yolculuk teması; bu tema her zaman iş görür. Zaman algısı, zamanda yolculuk konuları her zaman ilgimi çekmiş ve beni etkilemiştir. Yıllar önce okuduğum ‘Zaman Yolcusunun Karısı’ adlı kitabı hatırlıyorum, günlerce etkisinde kalmıştım. O yüzden bu dizi benim için 1-0 önde başlıyor.
Dizi şimdiki zaman (2023), geçmiş zaman (1941), daha da geçmiş zaman (1890) ve ilerleyen bölümlerde gelecek zaman (2053) da eklenerek resmen izleyene zamanda yolculuk yaptırıyor. 
Bahsettiğim 4 zamanda da varlığını koruyan bir sokak düşünün, her zamanda bir anda var olan çıplak bir ceset ve olayı soruşturan kendi zamanlarında 4 dedektif, dizi büyük bir gizemle başlıyor. Başta tarihte tekrarlanan bir olay gibi görünüyor ama değil, aynı çıplak ceset, zamanda geziyor gibi ve dedektifleri cinayeti çözmekte çaresiz bırakıyor. 
Sonrasında olay örüntüsü o kadar iyi işlenmiş ki 4 farklı zamanda paralel ve bağımsız ilerlerken bir anda bir kesişme yaşanıyor ve hikaye çözülmeye başlıyor.
Zaman yolculuğu olur da ‘kelebek etkisi’ olmaz mı? Yoksa ne gerek var zamanda yolculuk yapmaya? Bir de ağır bir psikoloji de eklenince dizi tam da istenilen kıvama geliyor.
En güzeli çıplak cesedin sonlara doğru kanlı canlı karşımıza çıkma detayı, bayıldım.
Büyük gizem çözülüyor, mesajlar veriliyor, kafanızı karıştıracak eksik ya da fazla bir şey kalmıyor. Gerilim tadında, bilim kurgu abartı değil; zaman yolculuğunda klasik, dönemler iyi, senaryo ve kurgu çok iyi. Hikayeyi çok güzel işledikleri için oyuncular beni rahatsız etmedi.
Her şey gelecekten geçmişe gidip 'şimdiki ben'in yapması gereken, herkesin hayatını etkileyecek, geleceği komple değiştirecek bir olay üzerine kurulmuş. Bu tarz filmler izledim ama 'gelecekteki ben'in, geçmişe gidip bana kocaman bir tezgah kurarak şimdiki beni ikna etmeye çalışıyor olması biraz beyin yakıyor. Kendi kendinle bir mücadele…
Hatta oturup ben de gelecekteki bana bir şeyler yazdım.  Geleceğimdeki ben, geçmişimdeki beni nasıl yorumlayacak çok merak ediyorum. Ama bu 'ben'ler geçmişte ya da gelecekte bana istedikleri şeyleri yaptırabilirler miydi? Bilmiyorum. Fazlasıyla kafa karıştırıcı, bir tane ‘ben'le uğraşırken bile yorulan ben, daha fazla ben istemiyorum. O yüzden geçmişimden geleceğimden sıyrılıp sadece anı yaşamak istiyorum.