Duygusal iniş çıkışlarımın çok yoğun olduğu bu dönemde bir yolculuğa çıktım, en karmaşık savaşlarımdan birine belki de ilk kez en önde koşuyorum. Kendimle barışın savaşı.

Yeni kendimle konuştuklarıma biraz kulak verdiğimde anladım ki gerçek barış aslında içimde saklıymış.

Kendi dünyamın en ışık görmemiş yerlerine, korkmadan tüm cesaretimle adım atmaya başladım. Hatalarımı, kusurlarımı ve eksiklerimi her haliyle ve en yalın haliyle kabullenmek elbette kendi içimde bir barış köprüsü kurmanın ilk taşlarıydı. Ama ya hatalarım ve kusurlarımı kabullenme işini biraz fazla abartmışsam?

Aslında tek yaptığım; kafamda kurduğum, gözümde gördüğüm toz pembe dünyam birden karanlığa bürünmesin diye kendi hatam olmayan sorunları bile kabullenmeye dünden hazır olmamdan ibaretse?

Kendimle barışı bulmayı öğrenmek, içimde kendime karşı yaptığım eleştiri seslerini hafifletmekle başladı. Geçmişin izlerini kabul ettim önce. Kendimin düşmanı değil en iyi dostu olmam gerekliydi. Kendime karşı nazik olmalıydım. Ben de kendi içimde dost olmayı öğrendim.

Her kilidin bir anahtarı olduğu gibi, bu kilidi açacak bir anahtar da elbet vardı ama ufak bir pürüz vardı, anahtar kayıptı. Önce birçok anahtar vardı elimde, tabi bu kilidi açabilecek anahtar tekti. Kendime karşı şefkati öğrenmek ve kendimi azat etmek bir barışın doğru anahtarıydı.

Bu yolculuk sadece kendimle baş başa olduğum bir yol değildi. Çevremle bir bağ kurdukça bu savaşa girmeye itilen tek insan olmadığımı, farklı mücadelelerde kendi barışını sağlamaya çalışan ne çok insanın olduğunu gördüm. Bana tüm bunların aslında insanlık paydasında birleşme süreci olduğunu hatırlattı gördüklerim.

Şimdi, içimde bir dinginlik var ve bu dinginlikle dolup taşan bir kalbim. Kendi varlığımı sevmeyi, aynada gördüğüm insanla barış içinde yaşamayı öğrendim. Barışı sağlamak, gerçek anlamda özgürlüğü ve dinginliği sunmakmış ruha. Kendimle barışı bulabilmek aslında hayatın gerçek anlamını keşfetmekti. Detaylarda boğulmaktansa yüzeydeki gerçekliğe gözlerimi açmaktı.

Tıpkı bir pusulanın işleyişini keşfetmek gibi.

Mesela artık kendi içimde bir ev yaratmanın ne demek olduğunu biliyorum. İnsanın kendiyle barışı yakalaması aslında içinde bir ev yaratmak ve sıcacık huzurlu yuvasına kavuşması gibi en nihayetinde.

Sıcak bir şömine başında kaygısızca ateşin yanışını izlerken aslında her ateşin varoluş sebebinin yakıp kül etmek değil bazen de sıcaklığı ve huzuru sunması olduğunu görebilmek ruha daha derin bir anlam katıyor.

Sakin ve güvende…

Bu barış yaşamın bana sunduğu en değerli hediye. Ve ben bu hediyeye hayatımın her anında ruhumun en özel köşesini ayıracağım.

Kendimle barıştım, özgürüm artık.