Matematiğin tarihi insanlık kadar eskiye dayanıyor. Yaşayışta bir gereklilik olarak doğmuş bir bilim dalı. İnsanlar sosyal ve ekonomik anlamda gereksinimlerini gidermek için matematiğe ihtiyaç duydular.

Matematiğin tarihine baktığımız zaman coğrafya olarak Mezopotamya ve Mısır’ı en önemli merkezler olarak görüyoruz. Dünyada eşi benzeri olmayan İskenderiye Kütüphanesi... Fizik, kimya, tıp, astronomi, felsefe, edebiyat ve fizyoloji gibi dalların temelleri burada atıldı ve birçok bilim insanı yetişti. Bu dalların altyapısında ise hep matematik var. Bu okul öyle elinizi kollunuzu sallayarak girebileceğiniz bir okul değildi.

Hani bangır bangır diyorlar ya ‘eğitimde fırsat eşitliği’; ne o zaman da ne de bu zamanda öyle bir eşitlik olmadı. Bu yüzden bu dünyadan görünmeden, fark edilmeden, tek bir şansı bile olmadan ne dehalar göçüp gitti. Tek bir şansları olsaydı kimbilir neler yapacaklardı?

Thales, Pisagor, Euclid (Öklid), Archimedes… Matematiğin dehaları olarak tarih kitaplarına geçtiler. En iyi hocalardan eğitim aldılar, en iyi öğrencilere el verdiler.

Bir de dünyada adını sanını duymadığımız, yetenek olarak doğmuş ama eğitim şansı olmamış dehalar var.

Thomas Fuller daha 14 yaşındayken ülkesinden, Afrika’dan kopartılıp köle olarak Amerika’ya getiriliyor. Amerikalı bir çiftin yasal mülkü oluyor. 1724 yılında Virginia’da bir çiftlikte çalışmaya başlıyor. Kısa sürede bu kölenin namı her yere yayılıyor ve ‘Virginialı Hesap Makinesi veya Kara Tom’ olarak anılmaya başlıyor.

Thomas Fuller modern matematik teorilerini kullanan bir isim değil, aksine, zihinsel matematik yetenekleriyle dikkat çeken bir bireydi. Doğuştan gelen olağanüstü bir matematik yeteneğine sahipti. Çok büyük sayılarla zihinden işlemler yapabiliyordu.

Fuller, bu yeteneklerini günlük hayatta, genellikle iş yükünü hafifletmek için kullanıyordu.

Okuma yazma bilmeyen, hiç eğitim almamış bu siyahi adam bütün dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. 232 dönümlük bir çiftliğin yönetimine dahil oldu. Fuller herhangi bir zaman diliminde saniye, dakika, saat, gün, hafta ve ay sayısını zihinden hesaplayabiliyordu.

Bir örnek vermek gerekirse Fuller'dan, 70 yıl, 17 gün, 12 saat içinde kaç saniye olduğunu hesaplaması istendiğinde, cevabı kısa bir süre içinde doğru bir şekilde verebiliyordu: 2.210.500.800 saniye. O dönemin Avrupalı bilim insanları ve matematikçileri bile onun bu yeteneği karşısında hayrete düşmüşlerdi. Genelde kafadan yaptığı hesaplamalar ancak hesap makinesiyle yapılacak türden işlemlerdi. 70 yaşında uzmanlarla bir araya geldi. O yaşta bile uzmanların sorularına doğru ve kısa sürede cevap verdi. 80 yaşında bir çiftlikte öldü.

Onun hikayesi, insan beyninin doğuştan gelen kapasitesine dair ilham verici bir örnek, aynı zamanda toplumsal adaletsizliklerin, bireylerin potansiyelini ne kadar kısıtlayabileceğini de hatırlatan bir yaşam öyküsü. Düşünsenize Fuller köle olmasaydı, birazcık eğitim alma şansı olsaydı kimbilir nelere imza atardı?