Konyaaltı’ndaki Doyran Çayı’na kurulmak istenen HES; ülkedeki benzer ÇED’lerin durumunu tekrar sorgulattı. Sorgulayanlardan biri de arkeolog-yayıncı Nezih Başgelen. Arkeoloji ve Sanat dergisinin, yayınlarının kurucusu, sahibi Başgelen, aynı zamanda çevre sorunlarıyla, kültürel mirasın korunmasına ilişkin konularla, gündemle de ilgilenen bir kalem. Latmos/Beşparmak dağlarının linyit kömürü için yağmalanmasına, talan edilmesine karşı bayrak açanların başında geliyor. Doyran çayına HES girişimine karşı kulak kabartanlardan, irkilenlerden biri de o. Bir şeyler yazıp gönderdi bana. Paylaşmak istiyorum bu görüşleri. Doğamız için, ülkemiz için, toprağımız için, Antalya için her katkı, her çaba ayrı bir değer.

AKADEMİNİN ÇED İMTİHANI

Şöyle diyor Nezih Başgelen: “Üniversite bölümleri adına dışarıda ilgili kurullarda, belediye kamu, özel şirket vb. projelerinde görev alan akademisyenlerin uzmanlıkları gereği davranmaları gerektiğinde ortaya çıkan zafiyetler, müdahale gerektiren konularda ilgili koruma yasaları çerçevesinde harekete geçilmemesi ilgili kamuoyunu her açıdan rahatsız etmekte. Bu bağlamda özellikle bilim heyetlerinin uzmanlık alanlarıyla ilgili olarak bu kurullarda imzaladıkları ÇED raporlarındaki çelişkilerin ise bugünkü akademik etiğin en önemli sorunlarının başında geldiği de gözlemlenmekte. Akademisyenleri, uzmanları her açıdan belirli kısıtlar içinde tutmanın faturasını ülke genelinde gün geçtikçe daha ağır ödemekte olduğumuz görülüyor”.

SİVİL İNİSİYATİFE SOZ YOK

“Madencilikte, RES, HES, GES projelerinde, tarımda, ormancılıkta, sanayi alanlarında, bölgesel planlamada, turizmin altyapı çalışmalarında, otoyol yapımlarında ÇED raporlarının gereğince iyi hazırlanmaması, daha iyi alternatiflerin sunulamaması, izleme ve denetleme süreçlerinin daha etkin olamaması ülke genelinde büyük sorun. Bizim geleceğimiz için yapıldığı söylenen büyük projelere, kamusal yatırımlara, verilen maden ruhsatlarına bir bakın. Hiçbirinin hazırlanmasında ‘ uygulamasında yaşadığımız coğrafyanın değerlerine saygı-sevgi yok. İçinde yapıldıkları doğanın estetiğine, güzelliğine katre duyarlılık, katre katkı yok. Devlet ve politik irade bu büyük yatırımları hayata geçirirken, özellikle tarihi ve doğal mirası koruma amaçlı sivil inisiyatiflere görüşlerini sunma ve proje süreçlerine katılabilme imkanını hiçbir şekilde vermiyor”.

YATIRIMDA ‘KÜLTÜR’ KRİTERİ

“Kamusal yatırımlar bir ülkenin kalkınması açısından önemli büyük projelerdir. Günümüz dünyasındaki çağdaş devlet anlayışı bu tür büyük yatırımların kültürel ve doğal mirasa en az zarar verecek şekilde yapılmasını ön görmekte ve projeler de bu yönde hayata geçirilmektedir. Öte yandan, başta Malta Sözleşmesi olmak üzere, uluslararası düzeyde taraf olduğumuz antlaşmalar da, arazi üzerinde yapılacak her türlü yatırımın, kültürel mirası yok etmeden gerçekleştirilmesini temel ilke olarak kabul eder”.

ZÜCCACİYE DÜKKANINDA FİLLER

“İnanılmaz çeşitlilikte kültürel ve doğal mirasa sahip ülkemizde bugüne kadar kültürel ve doğal varlıkların sağlıklı bir envanteri yapılmadığı gibi, var olan bilgilerin de resmi alanda sistematik bir veri tabanı olmadığından büyük yatırımların hangi değerleri etkileyeceği çoğu kez uygulamaya geçildikten sonra, kısacası fil züccaciye dükkanına girip ortalığı birbirine kattığında anlaşılabiliyor. Aşırı bürokratik yapımız yatırımların kaçınılmaz olduğu durumlarda, ne yazık ki kültürel ve doğal değerlerin kaybını en aza indirecek akılcı ve gerçekçi çözümleri geliştiremiyor. Koruma ya da yok etme ikileminin akıldışı anlamsız sarmalının dışında bir türlü gerçekçi bir model üretemiyoruz. Bunun sonucu olarak da Doyran dahil son HES örneklerinde yakinen gördüğümüz gibi havza bazında büyük risklerle karşı karşıyayız”. Kapiş?