Hepimiz içimizde sonradan fark ettiğimiz tutkularla doğuyoruz. Yeteneklerimiz, öğrenmekten ve başarmaktan zevk aldıklarımız yıllarca şekilleniyor. Sıradan bir hayat sürmek istemeyenlerin tutkusu daha güçlü izler bırakıyor. Ben işte bu tutkulu insanları seviyorum.
--
“Sabah 9 akşam 6 işimi yapar, keyfime bakarım” zihniyetine sahip, başarıyı maaş rakamıyla, sahip olduğu mal ve mülkle ölçenlerden hiç hazzetmem. Bu insanlar, böbürlenmeyi ve belli etmediğini sanarak küçümsemeyi çok severler. Bir de “başarı eşittir para” diyen çok bilmişlerin kendilerine has davranış biçimleri vardır. Karşısındaki insanı ezip minicik hale getirene kadar kendi çıkarı için manipüle etmeye bayılırlar. Onların müthiş hayalleri, fazla parayı vicdanlı bir hayata ve üretmenin verdiği doyuma tercih edenlerinkine göre daha ulaşılmazdır. Oysa sadece emeğinin karşılığını almak yeter tutkulu insana.
--
Doğrusu ‘tutku’ kelimesini birçok davranış biçimine yakıştırabilir ve çok para kazanmak da o insanların tutkusu diyebilirsiniz. Benim, çalışkan insanlarda varlığını sevdiğim tutku böyle bir şey değil. Üretme tutkusuna sahip insanları seviyorum. Olan, süren ve biten bir iş üzerinde çalışanlar değil gerçekten el emeği ve düş gücü ile çalışanların tutkusuna hayranım. Ressamlar, marangozlar, terziler, yazarlar, gerçek oyuncular (rol kesenler değil), cerrahlar, doktorlar, bir mücevheri tasarlayan, işleyen kuyumcular, mimarlar, senaristler, yönetmenler, grafikerler, karikatüristler, müzisyenler, besteciler, söz yazarları, aşçılar, çiftçiler…
--
Sitemkar girişin ardından kendi tutkumdan bahsetmek isterdim. Yazı yazma dürtüsünün bende biriktirdiği hikayeleri anlatmayı neden ertelediğimi sorgular, şevklendirecek bir güce nasıl ve neden ihtiyaç duyduğumu yazardım ama…
Size, roman yazmak isteyenlerin ilgiyle okuyacaklarını düşündüğüm bir kitabı tanıtmak istiyorum. Mutlaka daha çok yazmamı isteyen bir dostumun hediyesiydi bana. Kitabın girişinde, kendi yazarlık serüveninden ipuçları veren Orhan Pamuk’un ön sözü var.
“Edebiyatı kendi güzelliği için sevmeli, kendimi sanata hiçbir karşılık beklemeden bütünüyle vermeli ve üne, başarıya ve ucuz ilgiye sırtımı dönmeliyim. Faulkner'in ya da başka yazarların bu ideallere bağlılığını dürüstçe ve içtenlikle ifade etmelerini okuma maneviyatımı düzeltirdi. Yazarlığımın ilk yıllarında, kendime ya da geleceğime güvenimin sarsıldığı zamanlarda bu röportajları yeniden yeniden okur, güvenimi ve kararlılığımı geri kazanırdım. Yıllar sonra aynı sayfalarda kendim de röportaj yaptıktan sonra bu konuşmaları yeniden okumak bana gençliğimin umutlarını ve endişelerimi hatırlattı. Otuz yıl sonra bu konuşmaları, onların beni yanlış bir yola sürüklemediğini bilerek, aynı heyecanla okuyor ve edebiyatın vereceği zevkleri ve huzursuzluğu içimde aynı güçle hissediyorum.” Orhan Pamuk
***
2009 yılında Timaş Yayınları tarafından yayınlanan bu kitap, gazeteci ve yazar Philip Gourevitch tarafından derlenen söyleşilerden oluşuyor. Edebiyat eleştiri dergisi Paris Review’de yayınlanan, Öznur Ayman'ın çevirisiyle bize ulaşan söyleşileri okurken, sevdiğiniz yazarların zihinlerine ve odalarına konuk olup çalışma masalarında neler var tanıklık edebilirsiniz.
Yazma eyleminin tam bir disiplin ve süreklilik gerektirdiğine emin oldum bu kitapla. En çok özendiğim özellikleri budur yazarların. Ernest Hemingway, T.S. Eliot, Rebecca West, William Faulkner, Graham Greene, Truman Capote, Stephen King, Gabriel Garcia Marquez… Tüm bu yazarlar kimlerden, nelerden ilham alırlar, yazmaya nasıl başlarlar, evleri nasıldır, birbirleri hakkında neler düşünürler… Öğreneceğiniz birçok sır ve alacağınız bin bir güzel ilham var kitapta.
***
Yazar, William Faulkner'e göre bir yazarın, başarılı bir roman yazması ''Yüzde doksan dokuz yetenek, yüzde doksan dokuz disiplin, yüzde doksan dokuz çalışmakla…” mümkün. Diyor ki William Faulkner, “Yaptığıyla hiç yetinmemeli. Hiçbir zaman yapılabilecek kadar iyi olmaz yapılan. Her zaman hayal kurup yapabileceğini düşündüğünden daha yukarıya koy çıtayı. Sadece öncekilerden ya da aynı dönemdekilerden daha iyi olmaya çalışma. Kendinden daha iyi ol…''