Seneler önce, bir kitapçıda işe başladığım ilk haftada, patron mağazaya gelen bir yakını için benden bir kitabı bulmamı istemişti. Kitap, popüler ya da yeni çıkanlar rafında değildi. İnce bir kitap olduğu için de en kısa zamanda bulabilmek için tüm dikkatimle odaklanarak onu buldum ve patrondan ilk “aferin”imi aldım. Böyle küçük mutluluk anları iz bırakır ya hani insan ömründe ve yıllar sonra karma felsefesini kanıtlarcasına yeniden kendini hatırlatır. İşte böyle bir durum yaşadım ben geçen yıl. Önerilerini sorgusuz kabul ettiğim bir büyüğümün tavsiyesiyle yıllar önce “aferin”i kapmamı sağlayan kitapla 15 sene sonra yeniden buluştum. Yeşim Türköz’ün “Büyü Dükkanı” isimli, başlayınca bitirmeden bırakmak istemeyeceğiniz güzellikte ve birbiriyle bağlantılı hikayeleriyle dolu sımsıcak bir kitap bu bahsettiğim. Hikayeleri okuduğumda canım hep kahve içmek, sabahları sıcak ekmek ve çilek reçeli kokusuyla uyanmak istedi. Çünkü Yeşim Türköz’ün hikayelerini anlatışı sanki yanı başınızdaymış ve sizi o evin (büyü dükkanının) kapısından içeri misafir etmişcesine gerçek. Okurun her hikayede, bazen dükkan sahibiyle bazen de gelen müşteri ile empati kurmasının en doğal sebepleri arasında, yazar Yeşim Türköz’ün Psikoloji alanındaki eğitimi ve klinik psikolog olarak bir dönem görev yapması da var. Şu an kurucusu olduğu Günışığı Psikolojik Gelişim ve Psikoterapi Merkezi’nde görevini sürdüren Yeşim Türköz’ün bu kitabını elimden bırakamadan saatler içerisinde bitirdikten sonra devamı niteliğinde olan diğer kitabını da okudum geçen yıl. İlk kitap gibi ikincisi de Epsilon Yayınları tarafından hazırlanmış. “Büyü Dükkânı’nda İki Çınar” ismiyle yayınlanan bu kitabı okumaya başladığımda, büyü dükkanına yeniden davet edildim ve bu kez dükkan sahibi bilge adamı daha yakından tanıma imkanı buldum. Her iki kitapta da ziyaretçilerin müşteri olarak dükkana uğrama amacı, o dükkandan, hayatta en çok istedikleri şeyi alarak çıkmak. Kimisi kaybettiği yılları, kimisi hayal ettiği aşkı istiyor, kimisi maddi ve kimisi de manevi değeri olan alış verişler için dükkanda dakikalarını geçiriyor. Dükkan sahibi ise; misafirleriyle sohbet ederken onlara, yazar Yeşim Türköz’ün bizim de kendi kendimize sormamızı istediği şu soruyu soruyor:
“Hayatta en çok istediğiniz şey, hayattan alabileceğiniz en iyi şey midir?”
Bu iki kitabı bitirdikten sonra, insanın hayal ettiği ve olmasını çok istediği mucizelere aslında çoktan sahip olduğunu ve bunu, ancak düşüncelerinin derinlerine inip vizyonunu geliştirdiğinde fark edebileceğini öğrendim.