Gelin birlikte düşünelim... Mutluluk, içsel bir durum olmalı değil mi. Ancak ne ironiktir ki pek çok kişi mutluluğunu dış etmenlere bağlı kılmış durumda. Birçoğumuz, mutluluğumuzu başkalarının ruh haline, onların yaşadığı olaylara, hatta toplumun beklentilerine bağlı hale getirdik. Peki, sonuç ne oluyor? Ne yazık ki birçoğumuzun içindeki huzursuzluk hiçbir zaman son bulmuyor.

Başkalarının ruhlarında saklı olan mutluluğa bağımlı kalmak, insanın kendi huzurunu yitirmesine sebep oluyor. Ne acı ki günümüzün telaşı içinde bu bağımlılık duygusu giderek daha da yaygın hale geliyor. İnsanlar kendi mutluluklarını, dış etkenlerin, başkalarının ruh hallerinin ve toplumun beklentilerinin yönlendirmesine bırakıyorlar. Halbuki gerçek mutluluk, dışarıdan gelen etkenlere değil, dinginliğe ve kabul etme gücüne dayanıyor bence.

Elini uzattığında başkalarının mutluluğunu elde etmeye çalışmak, adeta kumdan bir kale inşa etmeye benzer. İlk başta sağlam gibi görünse de, zamanla gelgitler gelir ve o kale yıkılır. Oysa kendi dünyamızda, sağlam bir temel üzerine oturmuş bir mutluluk kalesi inşa edebiliriz. Bu, başkalarının ruh haline değil, kendi değerlerimize ve yaşamımızı nasıl deneyimlediğimize bağlı.

Evet, elbette insanlar arasındaki ilişkiler ve etkileşimler hayatımızın önemli bir parçası. Ancak başkalarının ruh halleri üzerinden kendi mutluluğumuzu belirlemek, bir girdabın içine düşmek gibi. İnsanın kendi dünyasını ihmal etmesine, kendi duygusal dengesini kaybetmesine yol açıyor.

Belki de asıl olan, kendi içimizdeki huzuru bulabilmek için dışarıya değil, içimize yönelmek. Başkalarının mutluluğuyla değil, kendi iç huzurumuzla barışık olmak. Bu da, başkalarının ruhlarında olup bitenlerden ziyade, kendi ruhumuzun derinliklerinde yatan incelikleri keşfetmekle mümkün.

Başkalarının ruhlarında yaşananlar, bizimkilerden daha fazla dikkatimizi çekiyor. Onların mutsuzlukları, huzursuzlukları bizi derinden etkiliyor. Ancak unutmamız gereken bir gerçek var ki, mutluluk ve huzurun kaynağı dışarıda değil, içimizdedir. Kendi içimizdeki denizlere dalmadıkça, başkalarının denizlerindeki fırtınaları durduramayız.

Belki de asıl yapmamız gereken, içimizdeki sessiz suları dinlemek, kendi mutluluk bahçemizi yeşertmek için çaba sarf etmek olmalı. Başkalarının ruhlarında kaybolmak yerine, kendi ruhumuzun yollarını keşfetmeliyiz. Böylelikle, başkalarının mutluluğuna olan bağımlılığımızı geride bırakarak, kendi içimizde sonsuz bir huzur ve mutluluk okyanusuna yelken açabiliriz. Unutmayalım ki, gerçek mutluluk, kendi ruhumuzun derinliklerinde saklı ve bu bilinçle hareket etmek, hayatın zorlu yolculuğunda bize gerçek bir rehber olacaktır.