Yeme-içme sektörü insan varlığı sürdüğü sürece en ölümsüz sektörlerden biri olmaya devam edecek ama ürünler aynı olsa da zamana ve çağa bağlı olarak sürekli değişen ve çeşitlenen sektör, insanın aklını başından alıyor. Yaşamak için mi yiyoruz yoksa yemek için mi yaşıyoruz? Açlık ve tokluk kavramı önemini yitirmişe benziyor. Beslenme olmazsa olmazı insanın, bir çeşit yakıt ama artık sadece bu faaliyeti zorunluluktan yapmıyoruz. Eşin içine kesinlikle yoğun bir haz ve merak da dahil oldu. Sebzeyi sebze, eti et olarak tüketmiyoruz. Bir sürü malzemeyi bir sürü baharat ve sosla karıştırıp karışık tüketmeye başladık. Çoğu yiyecek yavan geliyor. Yemek kadar yapmanın da tadını keşfetmeye başladık. Tarifler her yerde olunca insanların kendilerini rahatlatmak ve kendilerini özel hissetmek için yaptıkları bir faaliyete dönüştü. Bunun en önemli sebeplerinden biri de öncelikle hiçbir şeyden eksik kalmayalım düşüncesi, “ne var ki ben daha güzelini yaparım” düşüncesi, ya şunu ben de deneyeyim… Bir meydan okuma bir ispat. Bir başka sebep de insanlara dikte edilen kendimizi çok seviyoruz, ben değerliyim, harika besleniyorum trendleri; bunu kötü anlamda söylemiyorum. Vücudumuza iyi bakmak ve insanın kendisini önemsemesi kadar doğal bir şey olamaz ama hani abartmasak mı? Ne pişirsem sorusu, daha büyük bir dert olmaya başladı. Hani kendi yiyeceğimden daha çok benim de ortaya koyacak bir becerim olsun, takdir görmeyi geçtim en azından ortaya koyduğum emeğe burun kıvırmasınlar. İnsan ne görse onu istiyor. Artık evde taze fasulye pilavın yüzüne kimse bakmıyor. Makarnacılar ve Kore mutfağı yoğun ilgi görüyor. Yeni nesil, penne makarna sanki yüzyılın icadı gibi bu lezzete tapıyor. Aslında taptıkları şey krema ve lezzetlendirdikleri tavuk, mantar gibi diğer ürünlerin harmanlanmış hali. Penneyi fettucini takip ediyor. Olmazsa olmazımız zaten hepimizin evinde bir parmesan tekeri var. Babamızın evinde de vardı. Erişte, tahtını fettuciniye bıraktı. Bir akım hemen sektörü ayağa kaldırıyor ve girişimcilerin rekabeti başlıyor. Gelsin makarna workshopları, eğitim şart. Krema giren her yemek 1-0 önde. Alışveriş listelerimizin olmazsa olmazı krema ve soslar. Gelelim Kore mutfağına; Kore başlı başına gerek kültürü gerek de mutfağı bütün dünyayı etkisi altına almaya başladı. Dünyanın her yanına bu akım, dizi ve filmlerle yayıldı. Adamlar kültürlerini yaymak adına her bölüme bir yemek ya da sofra sahnesi koyuyorlar. Bunları izleye izleye mutfaklarına aşina olduk ve tek tük açılan restoranların önünde kuyruklar oluşturduk. Bu restoranlar çoğalmaya başladı. O kadar kabul gördü ki lezzetler marketlere kadar düştü. Hal böyle olunca kim baksın senin taze fasulye pilavına ya da bir dönem bu evde sulu yemek yok mu isyanı, artık dışarıdan ne söylesek tartışmasına dönüştü. Kokusundan şikayet edilen lahana baş tacımız, lapa pilav ise en gözde yemeğimiz oldu.