Öncelikle yazıma başlarken şu soruyu sormak istiyorum; hayatınızda her şey yolundayken üzgün hissetmeyi istediğiniz oldu mu?

Kulağa saçma geldiğinin farkındayım.

Depresyon, anksiyete, panik atak...

Ne çok duyar olduk bu kelimeleri, belki her gün, defalarca öyle değil mi?

Yazımın başında belirtmek istiyorum ki söylemlerim kesinlikle bu problemlerle ‘gerçek manada’ baş etmeye çalışan insanlara yönelik değil.

Epey dikkatimi çeken bu konuyu, bir süre önce izlediğim ‘The desire to be sad’ isimli bir videoyla iyice netleştirdim diyebilirim.

Blog tabanlı bir sosyal ağ olan Tumblr’ı, hemen herkesin en az bir kere duymuş olduğunu düşünüyorum. Özellikle -yanlış hatırlamıyorsam- 2013 senesinde popülerliğini son derece arttırmıştı.

Bahsettiğim dönemlerde, bu platformda önüne geçilemeyecek derecelerde depresyona yönelik paylaşımlar yapılırdı. Öyle bir platformdu ki resmen kim daha depresif yarışması yapılıyor gibi bir hali vardı. En depresif paylaşımlar yapanlar ise en çok ilgi görenlerdi.

İyi olmak değil, kötü olmak gerekirdi kazanmak için.

Yine, dizi ve filmlerde de aynı mevzu dikkatimi çekiyor. Depresyonu öyle bir güzelliyorlar ki insanın depresyona giresi geliyor!

Battaniyeler, çikolatalar, eve kapanıp film izlemeli sahneler…

Tamamen, depresyon gibi ruhsal hastalıkları romantize ederek henüz belki reşit olmamış çocukların ruhsal hastalıklara sahip olmayı istemesine ve bu sorunları hoş bulmalarına sebep oluyor.

Dizi ve filmlerdeki sahneler, elbette bunu amaçlamıyordur ama özellikle sosyal medyanın da sınırsız gücüyle birlikte bu sahneler, öyle bir sunuluyor ve öyle romantize konumlara getiriliyor ki dizideki gibi depresyona girmenin sizi özelleştireceğine inanır hale geliyorsunuz.

Bu platformlarda, depresyona biçilen anlamlar, depresyonu bir hastalık olmaktan çok, ilgi çekme ve özel hissetme malzemesi haline getiriyor.

Yani üzüntüyü, sizi ilginç kılan şeyin önemli bir parçası olarak görüyorsunuz.

Bir zamanların furyası olan Tumblr’ın yerini, şimdi de TikTok aldı diyebiliriz aslında. Biraz Tiktok’ta vakit geçirdiyseniz algoritmasını da az çok çözmüşsünüzdür. Nasıl kullanıldığına bağlı olarak yarar ve zarar meselesinin tartışmaya açık olduğunu düşündüğüm bir platform kesinlikle.

Örneğin ‘depresyonda olduğunuzun 5 kanıtı’ içerikli bir video çıkıyor karşınıza ve bu videolar bilgi vermek amacı dışında, videonun daha çok izlenmesini hedeflediğinden; genel geçer, herkeste olabilecek maddeleri içeriyor. Sonuç olarak size uyan birkaç maddeyi gördüğünüz an kendinize depresyon tanısını çoktan koymuş oluyorsunuz.

Neden?

Depresyonda olmadan ilgi çekici olunamaz mı?

Ruhsal bir problemimizin olmaması bizi sıradan bir insan mı yapıyor? Basitleşiyor muyuz yani?

İlgi görmek, toplumda kabullenilmek için ruhsal bir hastalığa ihtiyacınız yok.

Sizi özel kılacak bir hastalıktansa başrolünün kendiniz olduğu sıradan bir hayat çok daha iyidir.

Başkalarını ararken kendini kaybetmemeli insan.

Bir gün arar da bulmak ister ama çoktan gitmiştir kendinden...