Meksika’dan dünyaya ‘Meksika’da bin yıllık uzaylı fosili bulundu’ diye bir haber yayıldı. Tabii hemen merakla düştük habere, ezelden beri bayılırız uzaylılara. Sırrını çözemediğimiz her şeyi uzaylılarla açıklarız. Hazırlıklıyız da... Bir gün geleceklerine eminiz.

İddia edilen uzaylıların fotoğraflarını gördük. Bu fotoğraflar bana uzaylıdan daha çok, eski zamanlarda yaşamış insan türlerini hatırlattı. (Sanki daha önce uzaylı görmüşüm gibi ama benim hayalimdeki uzaylı profiline hiç uymuyor). Mesela evrimini tamamlayamamış bir neandertal olamaz mı? Ya da başka bir tür?

Dünya üzerinde biz, yani homosapiens haricinde bilinen 20’den fazla insan türü yaşadı. Biz ise geriye kalan son insan türüyüz. Neslini devam ettirip son 30 bin yıldır yalnız yaşayan sona kalanlarız. Çok eski bir dönemde 8 farklı insan türüyle yaşamışlığımız da var. Neandertal kalıntılarına genellikle Avrupa’da rastlandığı biliniyorken bize çok yakın bir yerde de yaşadıkları ortaya çıktı; Karain Mağarası...

Hadi o zaman Karain’e gidiyoruz. Antalya’dan 30-40 kişilik bir bisiklet grubuyla bir pazar sabahı yola çıktık. Mağara Döşemealtı’nın Yağca Mahallesi’nde. Biz, Kepez rampasını çıktıktan sonra Korkuteli yolunu takip ettik. Termessos kavşağından sağa dönüp artık ismi Döşemealtı’yla anılan nar bahçelerinin arasından ilerleyerek mağaraya ulaştık. Tahmini 35 kilometre pedalladık. Ama bizi yani belki de sadece beni, büyük bir sürpriz bekliyordu.

Mağaraya ulaşmak için 500’e yakın basamak çıkmanız gerekiyor. Yaşlılar atalarını ziyaret etmesinler zaten; kıvrımlara dinlenmek için birer bank atmışlar. Ne kadar da iyisiniz! Neandertaller gibi güçlü ve çevik değiliz, adamlar muhtemelen buraları seke seke inip çıkıyorlardı. Zavallı bacaklarım, imkanı olsa beni yıllar önce terk edip giderdi galiba.

Tükendiğimiz noktada mağaraya ulaşıyoruz. Toprak ve kaygan bir rampadan aşağı ilerliyoruz. Oldukça yüksek tavanlı ve büyük bir mağara, çil yavrusu gibi dağılıyoruz etrafa. Kimimiz duvarları inceliyor, kimimiz sarkıt ve dikitleri, kimimiz de labirenti andıran oyuklarda takılıyor. Girdiğimiz andan itibaren içerde genzimi yakan, son derece keskin bir koku vardı. Bir müddet sonra koku beni aşırı rahatsız edince çıkmak zorunda kaldım ve dakikalarca öksürdüm. Banklardan birine oturup manzaraya dalarken öğrendiğim bilgiler Crood ailesini hatırlattı ve izlediğim bu animasyon filmi, Taş Devri zamanında mağarada yaşayan bir ailenin başlarına gelen maceraları anlatıyordu. İnanılmaz güzel ve eğlenceli bir filmdir.

Mağara 1946 yılında bulunmuş o günden bugüne hala kazılar devam ediyor. Yapılan araştırmalarda, geçmişi 500 bin yıl önceye kadar gidiyor. Bu kadar önemli ve popüler olmasının sebebi Anadolu tarihi açısından önemli Paleolitik (kısaca taş devri) bir merkez oluşu. Binlerce yıl boyunca katman katman yerleşim yeri olarak kullanılmış ve çağa ait bütün katmanlar da mevcut.

Mağara 8 gözden oluşuyor. Neandertallerin bu mağarada yaşadığına dair en büyük kanıt, 350 bin yıllık çok büyük bir hayvana ait, bir tarafı işlenmiş bir kemik bulunması ve kemiklerden yapılmış eşyalar. Neandertaller el işçiliği konusunda bayağı başarılılarmış.  Avcı toplayıcı atalarımızın son örnekleri bu mağarada yaşamış.

Mağara, dönemin iklimi hakkında da bize bilgi veriyor. Fil, su aygırı, aslan, leopar, sırtlan, gergedan gibi hayvanların kemikleri bulundu. Bu da demek oluyor ki bir zamanlar Karain Mağarası’nın önü Afrika’yı aratmıyormuş, bu hayvanların çoğu şu an Anadolu’da yaşamıyor.

Gözlerden birinde üst üste yığılmış 1.5 ton hayvan kemiği bulundu. Mağara aynı zamanda tapınak olarak da kullanılmış. Tanrılara kurban edilme ayinleri… Yazıtlara göre bir dağ tanrıçasına tapınma var. Bu da bize uzun çağlar boyunca buranın tapınma alanı olarak kullanıldığını gösteriyor.

Kara bulutlar tepemize çökünce grupça kafamızdan milyonlarca soruyla dönüşe geçtik. Dönüşte Döşemealtı’nın içinden geçtik, grupça yağmurda sürüş keyfini yaşadık.

Karain macerası benim için oldukça sıra dışı bir deneyim oldu. 500 bin yıl boyunca ayakta kalmış, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, bir sürü gizem barındıran bir yer. Muhakkak gidin görün derim…