Her ayın ikinci perşembe günü, Antalya Kültür Sanat’ta kültürel çevreye dair gösterilen Koyu Yeşil- Belgesel gösterimleri dizisinin 2.bölümünde, Perşembe günü, Şahmaran’ı izledik. Yönetmen, Kenan Özer’in “Şahmaran'ın Sözü” ve “Yarısı İnsan Yarısı Yılan” filmlerinde Şahmaran’ı farklı nesillerden dinledik. Çocukluğumdan hatırladığım Şahmaran’ı ilk kez, Türkan Şoray’ın canlandırdığı bir Zülfü Livaneli filminde öğrenmiştim. Tam da masalda tarif edildiği gibi yakıcı bir güzelliğe sahiptir Türkan Şoray’ın yüzü. Aşık olunan ve saygı duyulan. Filmin sonunda, Şahmaran’ın kuyruğunun parçalara ayrılışı, hüzünle karışık bir korkuyla çocuk hafızamda yer etmişti. Şahmaran’ın hikayesini biliyorsunuz, bal çıkardığı kuyuda terk edilen Cemşab’ın onunla karşılaşmasıyla başlıyor. Yıllarca Şahmaran’ın yanında yaşayan Cemşab, ailesini özleyince, onun yanından ayrılır ve söz verdiği gibi, pul pul olan teni görülmesin diye hamama gitmez, kimseye de Şahmaran’ın yerini söylemez. Ülkenin padişahı hastalandığında, şifasının Şahmaran’ın etinde olduğu söylenir. Cemşab, Şahmaran’ın yerini söylemek zorunda kalır. Ama Şahmaran, ona “İlk suyum zehirlidir sakın içme, vezire içir” der. İkinci suyu içen Cemşab hayatta kalır, Şahmaran’ın etini yiyen padişah iyileşir, vezir ölür ve Cemşab vezir olur.
Ceyhan ile Misis arasındaki Yılan Kale’de yaşadığına inanılan Şahmaran’ı izlediğimiz iki belgeselde de anlatanlar, cama, bakıra nakşedenler, onun masalının sürmesine katkıda bulunanlardır aslında. Masallarla olması gerekeni, iyiliği, güzeli öğrenen çocukluğumuz büyüdükçe ve masallardan uzaklaştıkça, içimizdeki kötülüğü durup düşünmeden beslemeye devam ediyor.
İlk izlediğimiz “Şahmaran'ın Sözü” isimli belgeselde, masalların dünyayı kurtaracağına inanan Magma Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek, neden masallara ihtiyacımız olduğunu anlattı. Çalışmalarını ilgiyle takip ettiğim Prof. Dr. Sinan Canan’ı da belgeselde dinlemekten mutluluk duydum.
Anlatıldığı her yörede, bereket ve şansın timsali olan Şahmaran’ı ve nice masal kahramanını yeniden dinlemeye, düşlerde canlandırmaya ihtiyacımız var. Özcan Yüksek, öyle güzel söyledi ki: “Şahmaran’ı özlemek bile bir umut.”