1962 yılında çevrilen ‘Bebek Jane'e ne oldu?’ filminin iki başrol oyuncusu Bette Davis ve Joan Crawford’un aralarındaki rekabetin film çekimleri sırasında, kamera arkasına nasıl yansıdığını anlatan güzel bir dönem dizisi Feud. Bette Davis’i (1908) güzel, kocaman gözleriyle ona benzeyen Susan Sarandon (1946) canlandırıyor. Joan Crawford’a (1905) ise son yıllarda American Horror Story’da izlediğimiz Jessica Lange (1949) hayat veriyor yeniden. 1960’lı yıllarda Hollywood dünyasında yer edinebilmenin kaygısını da anlatıyor senaryo. Günümüzün en başarılı dizilerinde imzası bulunan Ryan Murphy bu dizinin de yapımcısı. O nedenle dizinin 1960’lı yılları yansıtan atmosferi başarıyla kurgulanmış.
Bette Davis ve Joan Crawford filmin çevrildiği sırada 50’li yaşlarındalar ancak ikisine de artık eskisi gibi etkileyici ve ödül garantili film senaryoları gelmiyor. Bir gün Joan Crawford yardımcısına, kitapçıda kadınlar üzerine yazılan ne kadar kitap varsa aldırıyor. Kitapların içinden, Amerikalı romancı ve senarist Henry Farrell'ın 1960 yılında kaleme aldığı ‘Bebek Jane'e ne oldu?’ isimli korku romanını seçiyor. Dönemin en cesur yönetmenlerinden Robert Aldrich’e gönderdiği kitabın film olarak çekilmesi için öneride bulunuyor ve rol arkadaşının kim olacağına da kendisi karar veriyor, hatta gidip bizzat teklif ediyor. Daha önce iki yıldızla da çalışan ve o günlere geri dönmek istemeyen Jack Warner, Robert Aldrich tarafından ikna edilerek filmin yapımcılığını üstleniyor. Biz diziyi izlerken bir taraftan televizyon röportajı ya da belgesel tarzında söyleşiler şeklinde, iki yıldız hakkında tanıkların ağzından geçmişe dönüşlerle olan biten tüm kavgaları ve nedenlerini izliyoruz.
***
Onlarca, yüzlerce yıl bile geçse, kadınların yaş aldıkça gözden düşme endişesi hep varmış. Bu nedenle estetik cerrahi günümüzde bu kadar gelişti ve sıradan bir talep haline geldi. Ben bile en kısa zamanda… Ama öyle…
Henüz 20’sine bile yaklaşmayan kızların sanki hiç 50’lerine gelmeyecekmiş gibi davranması, yetişkinlerin görüntüsüyle alay etmeleri… 50’sinde gayet hoş görünse bile kendinden daha genç kızları etrafında istemeyip tehdit gibi gören kadınların varlığı bakiymiş meğer. Feud bize bunu yaşanmış en acı gerçeğiyle izletiyor. Bir genç kızın, annesinin onu korumaya çalışırken aslında kendisini kıskandığını sanması ve bunu yüzüne haykırarak, saçma sapan anlatmaya çalışması çok buruk. Diğer yandan başrol oyuncusunun, kendisinden daha genç bir oyuncuyu, sadece genç ve güzel olduğu için kadrodan çıkartmak istemesi onu nasıl da çaresiz gösteriyor.
***
Hayatın acımasızlığı da diyebilir miyiz? Erkekler yüzlerinde oluşan kırışıklıklar, saçlarına düşen beyazlarla her on yılda daha da çekici, olgun, karizmatik… Kadınlar, 20 günde bir dip boyası, her yıl biraz daha yerçekimine karşı mağlubiyet… Bu gerçek yanı başımızdayken hiç değilse kadın kadını kemirip canını acıtmasa. Ve erkekler kadınlara tutabilecekleri sözler verse, her haliyle sevebilmek, sadakat gösterebilmek gibi… Kadınların öz saygılarına en büyük hasarı sevgisizlik veriyor, kendilerini ne kadar sevseler de, yetmiyor. Bette Davis ve Joan Crawford da başarıları, şöhretleri ve çok paraları olsa da ancak bir kuru iltifatla diniyor gözyaşları. Demek ki neymiş, sevgisiz olmuyormuş.