Hayatım boyunca en sevmediğim insan özelliği, dinlerken ve konuşurken yüzüme, gözlerime bakılmamasıdır. Karşımdakinin anlattığı beni sıkıntıdan patlama noktasına getirse bile, çıt çıkarmadan, gözlerinin içine bakarak dinlerim ama gerçekten dinlerim. Sonra ben konuşmaya başladığımda karşımdaki sağa, sola, pencereden dışarıya, gelene geçene, telefonuna bakarsa… İki ihtimal var:
1- Ben gerçekten çok sıkıcı biriyim. Anlattıklarım da sıkıcı konular.
2- Karşımdaki sadece kendini dinletmeyi tercih eden koca bir bencil.
Bir de konuşmanın orta yerinde söz kesip kendinden bahsetmeye başlayan narsistler var. Konu hep onlara gelmeli ve dünya onların etrafında dönmeli. Onların doğru bildikleri üzerine yaşamalı insanlar. Bu apayrı bir yazı konusu olmakla birlikte, çoğunlukla insanlardan kaçma sebebim.
***
İletişim kurabilmek en elzem ihtiyacımız ve birbirimizi dinlerken inanmayı tercih ediyoruz, inanıyoruz, önemsiyoruz kelimeleri. Oysa inanmak en eski zaafımız. Kelimelerin söz vermek kadar önemli olduğunu sanırdım. Yıllar sonra eminim ki kelimeler de verilen sözler gibi sadece an’ı kurtarmakla görevli ucuz araçlar olabiliyormuş. Sadakat ve güven gibi en temel değerlerin sarsıldığı tecrübeler, ‘şüphe’yi kaçınılmaz hale getiriyormuş. Tüm bu kırılan hayallerimin üzerine, geçen yıl izlediğim diziden sonra…
***
21 Ocak 2009 ve 31 Ocak 2011 tarihleri arasında yayınlanan, benim ise geçen yıl keşfedip izlediğim, başrolünde Tim Roth’un oynadığı dizi ‘Lie to Me’…
Tim Roth’un canlandırdığı Psikolog Dr. Cal Lightman, insanların yüzlerindeki en ufak ifadelerin ne anlama geldiği konusunda uzman. Aslında bu dizinin gerçek hayattaki kahramanı psikolog Paul Ekman. Türkçeye çevrilen kitaplarını incelemek isterseniz: Yakamoz yayınlarından ‘Çocuklar neden yalan söyler?’, Koridor yayıncılıktan ‘Ne düşündüğünü biliyorum’ ve Okuyanus yayınlarından ‘Yalan söylediğimi nasıl anladın?!’. Ben kitaplarından birini henüz okumadım ancak dizide onun bilgileri referans alındığı için öğrendiğim birkaç bilgiyi sizinle paylaşabilirim.
Ruhumuzun derinlerinde bizi saran tüm duyguları yüzümüze yansıtıyoruz. Kelimelerimiz ne derse desin, yüzümüzün ve bedenimizin dili gerçeği söylüyor ya da bazen yanlış beden dili kullanarak gerçekte olduğumuzdan farklı biri gibi görünebiliyoruz ve hatta yanlış anlaşılabiliyoruz. Ah mesela benim kambur yürümelerim…
***
Diziye dönersek, Dr. Lightman diyor ki mesela, karşınızdaki kişinin dudağının kenarı gerilip ve aşağıya doğru kayıyorsa bu ‘seni küçük görüyorum’ demek. Çenesi yukarıda, göğsü öne doğru çıkmış gülümsüyorsa gururlu. İnsanların 10 dakikada 3 yalan söyleyebileceğini savunan Dr. Lightman, konuşurken gözleri kaçırmanın, yalanın kanıtı olduğu inanışının ise bir efsane olduğunu söylüyor. Diyelim ki, sevgilinize, eşinize ya da çocuğunuza bir soru sordunuz ve o bir şeyler hatırlamaya çalışıyorsa gözleri başka yöne bakar ama yalan söylüyorsa gözlerinin o anki odağı değişmez. Dr. Lightman repliklerinden birinde şöyle diyor: “Zihin bir şeyler uydurmakla meşgulken vücut buna uyum sağlayamıyor.”
***
‘Lie to Me’ yi izlerken Dr. Cal Lightman’ın sınır tanımaz kişiliği, aykırı halleri bana biraz Dr. House’u anımsattı. Alışılmışın dışında çözümleri ve sorunlar üzerindeki mucizevi etkileri benziyor. Ülkemizde yabancı dizilerden uyarlama senaryo yazmak moda olduğuna göre, ben de bu diziyi öneriyorum. Tim Roth yerine Okan Bayülgen’in çok iyi yakışacağını düşünüyorum.