Bu haftaya, sanat sayfamızda onunla başladık. İki gün size sunduğumuz, Abdullah Sürekli ile olan röportajımızdan ve Keşanlı Ali Destanı’ndan bende kalanlar var. Yazmasam olmaz, kıyamadım, burada yazmak istedim.
Tıpkı İbiş’in Rüyası’nda olduğu gibi, tiyatro oyunu izlemeye yine annemle gittik. Oyundan saatler önce Erdem Beyazıt Kültür Merkezi’ndeydik. Tertemiz, pırıl pırıl bir atmosferi var kültür merkezinin. Beklerken sıkılmak mümkün değildi. İlk önce, girişte hazırlanan Süleyman Demirel karikatürleri sergisini gezdik. Sonra sahnelerin giriş kapılarının yanında bulunan kafede, sıcacık, taze çayımızı içtik. Oyunun başlama saati yaklaştığında, kafenin etrafındaki koltuklar dolmaya başladı. Çocuklar, gençler, yaşlılar… Tiyatro salonlarında böylesi kalabalığı ve ilgiyi gördüğüm zaman seviniyorum. İnsanların kendilerine dayatılan, içi boş televizyon programlarından ve akıllı telefonlarından birkaç saatliğine de olsa, uzaklaşması hoşuma gidiyor.
Oyunu biliyorsunuz, yıllarca tiyatroda sahnelenen ve televizyona da uyarlanan Keşanlı Ali Destanı. Haldun Taner’in yazdığı müzikal oyun ilk kez 1964 yılında, yakın zamanda kaybettiğimiz Engin Cezzar’ın başrolünde sahnelendi. 1970 yılına kadar, 6 sene içinde, Türkiye genelinde tam 493 kez oynandı. Avrupa’nın da birçok şehrinde sahnelenen oyunun söylemek istedikleri bugün bile güncelliğini koruyor.
Türk Tiyatrosu’nun epik tiyatro örneği olan Keşanlı Ali Destanı 1988 yılında müzikal olarak televizyonda yayınlandığında, dizinin yönetmenliği Genco Erkal tarafından yapıldı. Gülriz Suriri’nin “O bir küçük hanfendüüü” repliğini hatırlıyorum çocukluğumdan. Bir de telefonu açarkan “Alüüü” diyişini…
Geçtiğimiz Cuma akşamı, Kepez Belediye Tiyatrosu’nda izlediğimiz oyun, iki saat süresince, bir an bile boş geçmeden, dolu dolu güzel izler bıraktı bizde. Eve döndüğümüzde annem, son sahnede Şerife Abla’nın konuşmasıyla gözlerinin dolduğunu söyledi. Ben de, Şamama şarkısında Zilha’nın tatlı ve komik hallerine bayıldım. Bu arada, salonda etrafta dolaşan izleyici minikler de çok sevimli ancak oyunun davetiyelerinde yazdığı üzere, 8 yaşından küçük çocukların oyuna getirilmemesi gerekiyor, unutmayın. Yazık, onların uykusu geliyor ya da oyun oynamak istedikleri için yerlerinde duramıyorlar, haklılar.
Yazımın başlığı, oyunda Keşanlı Ali için söylenen şarkıdan. Hatırladınız mı?
Morgol gömlek giyerdi, gümüş köstek takardı, hafif şehla bakardı, yaktı mı kalpten yakardı… Döşte bıçak yarası, yüzde halep çıbanı, kurşun yemiş ayağı, belli belirsiz aksardı.
Keşanlı Ali Destanı’nda, Abdullah Sürekli’nin doğal, -mış gibi olmayan oyunculuğuna hayran kaldık. Söyleşimiz sırasında, Yahya Kemal rolüne hazırlanmak için günlerce tiyatro sahnesinde, içeriye kimseyi almadan, orada, dekorla ve kostümle yaşadığını anlattı. İşine aşık ve aslında tiyatro onun işi değil sanki ruhunun bir parçası. Büyük bir tutkuyla bağlı tiyatroya ve bu da sanatına her haliyle yansıyor. Abdülhamit Han’ı oynamak istediğini söyledi, okumuşsunuzdur. Umarım yakın zamanda, yine yeni bir projeye başlar, biz de keyifle ve gururla onu sahnede izlemeye devam ederiz.