Üzülüyorsun, 'takma'diyorlar,Kızıyorsun, 'değmez'diyorlar,Boş veriyorsun 'gamsız' diyorlar.Konuşuyorsun, 'muhatap olma' diyorlar,Çekip gidiyorsun, 'mücadele et' diyorlar,Alttan alıyorsun, 'tepene çıkardın' diyorlar.Bağırıyorsun, 'sakin ol' diyorlar,
At izinin it izine karıştığı bir dönemden geçiyoruz. Herkes birbirinin gözünü oymaya bakıyor.
Hiç yere ölenler, yok yere içeri tıkılanlar. Yaşamları alınanlar!Tozu dumana karışmış bu ülkede insan başına ne geleceğini kestiremiyor. 'Sus' diyorlar, 'Birinin gammazı ile bilinmez bir yerlere gidebilirsin!' Öyleyiz yani.
Diğer kentleri bilmem ama İzmir'de 1980'li yıllarda kente sonradan eklenmiş dik gecekondu bölgelerinde temizlik işlerine bakan eşekler vardı. Bu güzel gözlü cefakar hayvanlar o dik yokuşları sessizce tırmanır, sağrılarındaki küfelere doldurulan çöpleri aşağı taşırlardı. Kolay değil o yokuşu tırmanmak ve sonra yüzlerce kilo çöple aşağı inmek. O tarihte değil, hiçbir tarihte 1 metre genişliğindeki o daracık sokaklara çıkabilecek çöp arabası yapılmamıştı henüz. Eşeklerin sahiplerine bu hizmet karşılığında bir ücret ödenirdi. Yani bu eşekler belediyenin kadrolu elemanlarıydı. 1'nci dereceye indiklerinde de emekli olmayı hak ederlerdi. Emekli ikramiyesi ise ölünceye kadar güzel bir adada emek elden su gölden yaşamaktı. Bu eşekler emekli olduklarında Çeşme denizi açıklarındaki Eşek Adası'nda istirahate gönderilirdi. Eşekler en güzel yemekleri bu adada yerlerdi. Zira Çeşme'deki oteller her gün atık yemekleri adaya taşırlar, eşekler yemek kokusunu bir deniz mili öteden alarak ada sahiline inerlerdi. Bugün İzmir'de artık o sokaklarda eşekler çöp işinde kullanılmıyor. O sokaklar yerle bir edildi. Nereden geldi aklıma bunu yazmak? Günümüzün tuhaf, trajik, komik ortamında, bu 'mekkare' işleyişine gönderme yapan, gülümseten bir fıkra ile özetleyim durumu;
Eşek olmak Osmanlı döneminde de sıkıntıydı!
Eşeklerin o dönemdeki adı Mekkare idi. Mesela seferberlik dönemlerinde, at, deve, katır gibi hayvanlar, bir emirle ordu birliklerine dahil edilirmiş. Hayvanların sahiplerine, bu ordu hizmeti karşılığında, bir para ödenirmiş. Bu işleyişe 'mekkare' denirmiş.
Tilkinin biri yel gibi hızla gidiyormuş.
Sansar, ardından merakla, soluk soluğa yetişip sormuş:
-Neden bu kadar telaşlısın tilki dostum, bir şey mi oldu, demiş,
-Sorma demiş tilki. Yeni bir sefer ilan edilmiş.
Yeniçeri ağası 'mekkare' hazırlıyormuş. Ben buralarda duramam gayrı!
-Sana ne oluyor yahu demiş, sansar. Sen, at değilsin, deve değilsin, katır değilsin…
-Ah ah sen durumu hiç bilmiyorsun, demiş tilki; tozdan dumandan ferman okunmuyor.Kimin ne dediği, ne yaptığı belli değil. Beni bir yakalarlar ise tilkiliğimi ispat edene kadar, post elden gider.
Aman dikkat!