Her alanda kentlerin rekabeti konuşuluyor bugün. Turizmde, tarihte, kültür ve sanatta, müzecilikte, çevre güzelliğinde, mimaride... Örnekleri daha da çoğaltabilirsiniz.

Bir kentin tanınmışlığı yani marka kent olması için o kenti yönetenlerin ve toplumun aynı fikir etrafında birleşip o fikre sahip çıkmaları ve bu fikri yaşatarak uygulamaya geçirmeleri gerekir. Kent hakkında söz sahibi olan vali, belediye başkanı, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları aynı fikre hizmet etmeli. Yöneticilerin ve kurumların egoları ve siyasi görüş ayrılıkları genellikle işleri çıkmaza sokuyor. Kentler bu engeli aşmadan başarıya ulaşamıyor.

Antalya’da siyasi egolar bir yana, ortak akıl ve ortak değerler geliştirerek binlerce yıllık tarihine ve dünyada eşi az bulunan doğasına gereken değeri vererek kentin turizmi, tarımı ve diğer bütün sektörleri ile yönetilebileceğini umuyorum.

Antalyalı iş adamlarının dünyanın dört bir köşesine açılarak kendileri ve kentleri için yeni yollar oluşturmaya ve özellikle evrensel gelişmelere paralel düşünce yapıları geliştirmeye başladıklarını görüyorum. Bu turizme de yansıyor, sanayiye de, tarıma da. Hatta yeni gelişme gösteren hizmet sektörlerine de yansıyor bu gelişme.

Evrensel düşünme kalıplarını geliştirme liderliğini Antalya’nın yaptığına inandığım Akdeniz Bölgesi’nde, kendisini yeniden kurgulamayı başaran işletmeleri uzun süredir gözlem altına aldım.

Organize Sanayi Bölgesi’nde yerleşik firmaların son yıllarda sanayi ürünü ihracatlarını tüm olumsuz gelişmelere rağmen önemli miktarlarda artırdıklarını okuyorum.

Ar-Ge harcamalarında kesenin ağzını sonuna kadar açan bu işletmelerin dijital endüstri denilen 4,0’ı yakalamada İstanbul, İzmir ve Ankara’dan geri kalmadıklarını biliyorum.

Bu firmalarda üretilen her ürünün “Dünyanın hangi ülkesine nasıl satılır?” refleksi ile üretildiğini hissediyorum.

Daha önce bu refleksle dünya pazarlarına açılan bir Eskişehir gibi, Antalya sanayisinin de artık “Anadolu Kaplanı” statüsünden hızla çıkarak dünya yıldızları çıtasına yükseldiğini gururla izliyorum.

Antalya Valiliği, Antalya Büyükşehir Belediyesi, dernekler, sivil toplum kuruluşları ve Antalya halkı ile bu kenti “Dünya Kenti” yapmak zorundayız.

***

Yerel seçimlerde kenti iyi tanıyan, o kentte yaşamış, o kentin değerlerine sahip çıkmış adayların, misyon ve vizyon sahibi kent sevdalılarının aday gösterilmesinden yana oldum.

Halkın oyları ile seçim kazanmış bir belediye başkanının değiştirilmesinin yanlışlığı karşısında durdum. Özetle Sayın Muhittin Böcek konusunda CHP yanlış adım atmamış, yukarıda belirttiğim özellikleri göz önünde bulundurarak yeniden aday göstermiştir. Şimdi tüm CHP aday adayları küskünlüğü ve kırgınlığı bir yana bırakmalı, kendi aday adaylıkları için verdikleri mücadeleyi Muhittin Böcek etrafında birleşerek göstermeli.

Aynı durum Kepez Belediye Başkanı ve Ak Parti Antalya Büyükşehir Belediye Başkan adayı Sayın Hakan Tütüncü için de geçerli.

Ben iki adayın da kırıcı bir yarışmaya gireceğini tahmin etmiyorum. Antalya için hayırlısı neyse o olsun.

Kazanan Antalya olsun.