“İşte böyle Pako;

Gördüğüm her kuş, tanıdığım her yaratık, peşinden baktığım her tavşan, sırtüstü uzanıp seyrettiğim her şahin beni büyüledi. Yüreğimde inanılmaz fırtınalar koptu.

Artık âşıktım Pako.

Dağlara, ormanlara, ağaçlara, derelere, taşlara, kayalara, dikenlere âşıktım.

Sevgimin öyküsünü anlatıyorum sana.”

Yukarıdaki satırlar 2020 yılında aramızdan ayrılan gazeteci/yazar Bekir Coşkun’un ‘Pako’ya Mektuplar’ adlı kitabından alıntıdır. Bekir Coşkun’un 2004 yılında ölen Terrier cinsi köpeği Pako, hayvan sevenlerin gözünde yaşayan ve yazan ilk köpek olarak bilinir.

Gazeteci Bekir Coşkun’un kaleme aldığı ve duyarlı hayvan öykülerine yer verdiği Pako’ya Mektuplar kitabı best seller olmuş, kitapçılardan büyük alışveriş merkezlerinin kitap köşelerine kadar satışa sunulduğu her yerde vatandaşların büyük ilgisiyle karşılanmıştı.

Kitap ulusal ve uluslararası gazete, dergi ve TV programlarında yer almıştı. 12 bölümlük bir de belgeseli çekilmişti.

Son yılların en büyük ve yıkıcı yangınları İzmir ve çevresini sarstı. Ancak, bu trajedinin ortasında bir umut ışığı yanıyor: Bekir Coşkun'un köpeği Pako'nun adını taşıyan barınak, yangınlardan kurtarılan hayvanlar için bir sığınak haline geldi.

Pako, sadece Bekir Coşkun'un ve onu tanıyanları sevgili köpeği değil, aynı zamanda İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Sokak Hayvanları Rehabilitasyon Merkezi’nin de maskotu oldu. Adı Pako olan bu barınak, yangınlardan kaçan, yanmış ormanlık alanlardan toplanan hayvanlara kucak açarak, onlara yeni bir başlangıç sunuyor.

Yangının verdiği tahribatın büyüklüğü göz önüne alındığında, Pako Barınağı'nın önemi daha da artıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, yangından sağ kurtulan hayvanların fiziksel ve psikolojik iyileşme süreçlerini hızla başlatarak, onlara huzurlu bir yaşam ortamı sağlamaya çalışıyor. Barınak, sadece hayvanların temel ihtiyaçlarını karşılamakla kalmıyor, aynı zamanda profesyonel veteriner hekimler ve hayvan bakım uzmanları tarafından yürütülen titiz çalışmalarla da bu hayvanların hem fiziksel hem de ruhsal sağlıklarını yeniden kazanmalarına yardımcı oluyor.

Pako'nun bu süreçteki rolü, bizlere insan-doğa ilişkisini ve dayanışmanın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Bu tür felaketler karşısında toplum olarak el birliğiyle hareket etmenin, sadece insanoğlunun değil, tüm canlıların yaşam kalitesini artırmada ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Pako’nun ismi, bu hayati görevin ne denli önemli olduğunu simgeliyor ve onun varlığı, felaketlerin ardından umut ışığı olmayı sürdürüyor.

Barınak yetkilileri, Pako'nun isminin etrafında topladıkları yardımlarla ve gönüllü desteklerle hayvanların iyileşme süreçlerini hızlandırmakta kararlı. Bu süreçte Pako’nun isminin taşıdığı anlam, İzmir'in ve çevresinin yaralarını sarma yolunda bizlere ilham veriyor. Hayvanların ihtiyaçlarını karşılamak, onlara sevgi ve bakım sunmak, sadece felaketten kurtulanlar için değil, toplumsal dayanışma açısından da büyük bir adım.

Sonuç olarak, Pako'nun adını taşıyan bu barınak, İzmir’in yaşadığı acıların ardından umut ve dayanışma sembolü haline gelmiş durumda. Bu tür yardımlar, toplumsal bilinç ve birlikteliği güçlendirerek, felaketlerin ardından daha güçlü ve dayanıklı bir toplum oluşturmamıza yardımcı oluyor. Pako ve ona destek veren herkes, bu önemli görevde büyük bir özveri ve sevgiyle yer alıyor. Hep birlikte, umut dolu bir geleceğe doğru adım atıyoruz.

Bekir Coşkun’un Pako’su insanları çok severmiş.

O’nu Pako’ya Mektuplar adlı kitapta Bekir Coşkun’un şu sözleri ile konuşturduğunu hatırlıyoruz;

Bizler, bizi sevenleri gözlerinden tanırız.

Onların yüreklerindeki sevgi, güzel yüzlerine yansır.

Onların gözlerini gördüğümüz zaman sevinip çılgına dönmemiz ondandır.

Bizler; kimimiz evlerde, kimimiz barınaklarda, kimimiz sokaklarda, kimimiz karanlık bir kuytuda yaşayabiliyorsak, tümünü, bizleri seven o iyi insanlara borçluyuz.

Onlar iyi insanlar’

Teşekkürler iyi insanlar.