Çeşme Ildır’dayım.

40 ortaklı Çelebi Adası karşısındayım.

Bu adaya ve diğer adacıklara Ildır’dan günübirlik yerli turist taşıyan irili ufaklı tekneler görüyorum. Tek çivi çakılamayan, birinci derece sit alanı Ildır’da yeni bir sektör!

Fakat maalesef, o teknelerin denize çıpayı atmaları ile birlikte sabahın köründe ‘Kocam da Kocam’ ya da ‘Erik Dalı’ eşliğinde uyanıyorum.

Hah diyorum, yurdum insanları geldi.

Kadınlı erkekli hoyrat şakalar, anlamadığım, yüksek seste çalınan, söylenen, oynanan arabesk/fantezi karşımı bir müzik.

Ildır’dan Çeşme’nin içine daha duhul etmedim. Milyon kişinin yapışkan kumu olan Ilıca Plajı'nda nasıl bir format sahnelediklerini henüz görmedim.

Çeşme merakımı magazin sayfalarına bakarak gideriyorum. Orada da paparazzi meslektaşların eserleri! Sanatçı, hanımefendi diye seslendikleri kadınlarla denizde şakalaşmaları, hem video, hem de çalıştığı havuz medyasının yandaş gazete sayfalarında boy boy fotoğraflarla karşımda.

Biraz daha üst kültüre göz gezdiriyorum.

Başka bir dünya!

Art-sanat yazılı mekânlarda şık hanımlar beyler.

Marka beach ve restoranlarda yüksek gelir grupları.

High sosyete!

Yani Çeşme her telden...

***

Tiyatronun kulisinde bir gün yangın çıkmış.

Palyaço haber vermek için sahneye gelmiş.

Herkes bunun bir şaka olduğunu sanıp alkışlamaya başlamış.

Palyaço uyarmaya devam ettikçe alkışlar daha da hızlanmış.

Fransız tiyatro yazarı ve oyuncusu Moliere, son yazdığı "Hastalık Hastası" oyununu oynarken sahnede kan kusmaya başlar, yere yığılır. Herkes bunu oyunun bir parçası zannederek ayakta alkışlamaya başlar. Moliere ölüme alkışlar içinde gider. Aynı gece saat 10'da veremden ölür.

Savaşlar, açlıklar, ölümler, katledilen hayvanlar...

Yanan bir dünya, kan kusan bir doğa.

Sadece seyreden biz insanlar.

Dindar bir babanın eğitimi ile büyümüş olan Danimarkalı Filozof Soren Kierkagaard 250 yıl önce "Meseller" adlı kitabında şöyle sesleniyordu;

"Sanırım dünyanın sonu, her şeyin bir şaka olduğunu sananların yükselen alkışları arasında gelecek"...

***

Ben ise Oktay Rifat’ın şiirindeki gibiyim;

‘Ağzımın tadı yoksa hasta gibiysem,

Boğazımda düğümleniyorsa lokma,

Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa

Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,

Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,

Denize bile iştahsız bakıyorsam,

Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,

Bu darağacı suratlı toplum!’