Dünya var olduğu sürece çatışmalar, savaşlar hiç bitmeyecektir. Herkes (millet, devlet) sürekli bir güç elde etmek ve diğerleri üzerinde yönetim yetkisine sahip olmak isteyecektir. Çünkü kimse yönetilmek istemez, hep yönetmek ister. Ancak ne zaman yönetilmek istenir; maharetli ve hakkaniyetli bir yönetim var ise o ortamda yönetiliyor olmak milletlere ve devletlere zarar vermez. Tıpkı yüzyıllarca dünyaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğu gibi. Taraflı tarafsız herkese adaletli yaklaşımı ile hala günümüzde bile birçok ülkede adından söz ettirmektedir.
Sonrasında dış güçlerin yıllar süren çalışmaları neticesinde yüzyılların imparatorluğu hasta adam konumuna getirilmiş ve parsel parsel paylaşılmıştır. Benzer durumları yaşadığımız bugünlerde ise yine dış güçlerin içerdeki FETÖ/PDY maşaları ile parçalanmak istenen Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki 40 yıllık projeleri bertaraf edilmiş, uçurumun kenarından Allah’ın bir lütfu ile dönülmüştür.
Dev çınarın parçalandığı günden bugüne bölgemizde, orta doğuda hangi yönetimler gelirse gelsin hiçbir zaman tam anlamıyla bir huzur hakim olamamıştır. Çünkü parçalama misyonları henüz bitmeyen dış güçlerin faaliyetleri hala devam etmektedir. Son yüz yılda yaşananlar incelendiğinde sürekli bölünme, ayrışma üzerine politikalar izlenmektedir. Bugün ABD’ye baktığınız zaman orijinal ABD’li vatandaş sayısının yanında kendini ABD’li hisseden herkes o ülkenin her türlü imkanından yararlanabilmektedir. Neredeyse tüm dünya vatandaşları eğer isterlerse ABD vatandaşı olabilmektedir.
Çünkü ABD’nin misyonu “bana faydası olan herkes benim vatandaşımdır”. Tüm dünyanın gelişmiş beyinlerini satın alarak yıllarca kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. Avrupa Birliği’ne baktığınızda tam bir Haçlı Birliği olduğunu görürüz. O yüzdendir ki yaklaşık 60 yıldır kapı eşiğinde bizi süründürmeye devam etmektedirler. Eğer deseler ki biz sizi almayacağız; Türkiye gidip başka çözümler üretecek. Bunu da istemedikleri için aldık, alıyoruz, alacağız deyip çözümsüz bir ortam yaşatmaya devam ediyorlar.
Bence Türkiye’nin AB’ne değil, AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var. Eğer hızlı kalkınma hamleleri tamamlanabilirse işte o zaman şaha kalkan bu devleti kimse durduramaz. Fakat tam bu noktada ülke olarak kritik bir karar verilmeli ve AB ile olan yıllanmış, kurtlanmış filörtümüze bir nokta koymalıyız. Biz sizin AB’nizi is-te-mi-yo-ruz diyebilmeliyiz. Peki ya sonrası? İşte reçete burada: Türk – İslam Birliği. Bölgemizdeki tüm Türk ve Müslüman devletlerini Türkiye öncülüğünde bir araya getirerek hem ABD’ye hem de AB’ ye alternatif değil rakip bir birlik oluşturmak olmalıdır. Çünkü bizim onların alternatiflerine ihtiyacımız yok.Bölgemizdeki birçok ülke yıllardır Türkiye’den bu adımı beklemektedir. Aynı zamanda böyle bir güce sahip birlik himayesinde olacak olan dünyanın diğer ucundaki Müslüman ülkelerde sömürge ülke olmaktan kurtulacaktır.
Tüm bunlar yapılırken adaletten ve maharetten asal taviz verilmemelidir. Ne zaman ki adalet ve maharet bertaraf edilirse işte o zaman yıkılma dönemi başlayacaktır. Türkiye sahip olduğu tabii ve beşeri kaynaklar bakımından böyle bir birliğe lokomotif olabilecek güç ve kapasiteye fazlasıyla sahiptir. Ortak kültür ve medeniyete sahip bölgede bu kapsamda oluşturulacak bu birlik dünya düzeninin değişmesini ve güç dengelerinin lehimize gelişmesini sağlayacaktır.
Güçlü bir Türkiye, güçlü bir Türk-İslam Birliği dileğiyle…