“ÖIümün oIduğu bu dünyada hiçbir şey çok da ciddi değiIdir asIında.”
Franz KafkaÇocukken gördüğüm karınca yuvalarının başında oturup başımı eğip onları izlerdim. Minicik bedenleriyle oradan oraya yürüyüp bir şeyler taşırlardı. Acaba dakikada kaç arkadaşları bizim ayaklarımızın altında eziliyordu. Bizim gibi onlar da gidenleri özlerler miydi? Gece bitip gün doğunca onlar da hayatın akışına uyup yaşamaya devam ederler miydi? Hala korkarım ya üstüne basarsam yanlışlıkla diye. Bir karıncanın anıları, hayalleri ve yaşama sevinci de en az benimki kadar değerlidir çünkü. Bu hisleri ilkokul çağımın yaz gecelerinde duyardım en çok. Akşamları yazlıkta tüm komşular bir araya toplanır, sohbetler edilir, fotoğraflar çekilirdi. Kek, kurabiye bazen mangal kokuları eşliğinde çocuk neşesini anımsadığım o anlarda bile ‘ölüm’ her birimizi koparacak bu gecelerden bir gün diye korkardım. Ne zaman babam gitti ve işte ondan sonra hiçbir ölüm bir önceki kadar sızlatamadı içimi. Biliyorum ki, orası iyi bir yer, bu kadar erken gidiyorsa iyiler.
***
Geçtiğimiz Aralık ayında izlediğim bir dizi ‘ölüm’ bakışımı değiştirdi ve gülümsememi sağladı yeniden: ‘The Good Place’
Kahramanımız Eleanor farkında değil ama bir gün öldüğünü öğreniyor ve birdenbire bulunduğu odada kendisine iyi yerde yaşamaya hak kazandığı söyleniyor. Ona özel bir ev hazırlanmış ve yaşarken tanışamamış olsa da ruh eşi de ölmüş ve buluşuyorlar. Dünyada sevdiği ne varsa, öldükten sonraki evi ona göre dekore edilmiş. Rengarenk, sıcacık bir kasabada, tüm iyi insanlar bir arada. Ama aslında öğreniyoruz ki Eleanor’lar karışmış. Kristen Bell’in canlandırdığı, bizim çıt pıtı tatlı Eleanor’umuz meğer dünyada pek de iyi niyetli bir kız değilmiş. Başroldeki diğer isim Ted Danson ise bu kasabanın mimarı melek Michael rolünde çok sevimli. Onu en son CSI: Cyber da izlemiştim. İlk sezonun sonunda izleyiciler büyük bir sürprizle karşılaştı. 2 sezon onayı alması dizinin hayranları gibi beni de sevindirdi. Bu dizinin en sevdiğim kısmı, ölüm hakkında hüzünlü bir tek kelime bile etmemesi.
***
Öyle değil mi hayatımız? Bir varız ve bir an yokuz. Mucizeler içinde yaşıyoruz, göremeden ve sonsuz sandığımız nefes sayısının telaşı içinde dur durak bilmeden. Bence de orası iyi bir yer ya da koca bir hiçlik bizi bekleyen. Yine de her ölüm haberinde, başımı karınca yuvasından gökyüzünde yıldızlara çevirdiğimde ciddiye aldığım tek gerçek iyi olabilme ve iyi kalma halidir.