Yoğun yaşanan günler adeta insanları birbirinden ayıran en temel kaynak mahiyetindedir. Kime sorsanız yoğunluktan arayamadım, yoğunluktan gelemedim gibi söylemleri diline türkü yakmış, yoluna devam etmektedir. Son zamanlarda toplumda gözlemlediğimiz de gerçekte öyle bir yoğunluk, öyle bir meşguliyet olmasa bile sanki yoğunmuş havası vermenin daha havalı bir durum oluşturduğu yanılgısının hakim olmasıdır.
Artık bu kişilerin havası kime ise veyahutta havalı olmayı ne zannediyorlarsa anlamak mümkün değil. Kardeşim meşgulsen meşgulsündür, değilsen değilsindir. Buna bir başka (c) seçeneği ekleyip de meşgul değilken, meşgul konumunda göstermek hiçte normal bir davranış değildir. Hatta belki de psikolojik bir hastalık belirtisi veya kaynağı olabilir.
Aslında bu vb durumları da toplum olarak oluşturan yine bizleriz. Neden mi? Çünkü her an ulaştığımız insanlara fazla itibar etmeyip, zar zor, güç bela ulaştığımız insanları daha değerli görmeye devam edersek; insanlar da farklı yöntemlerle sanal itibar kaynağı üretmeye çalışacaklardır. Ayrıca saygınlık istenmez, talep edilmez. Onu karşı taraf isterse verir, isterse vermez. O yüzden öncesinde farklı taktiklerle kendimizi olduğumuzdan fazla göstermeye çalışmak saman alevi gibi bir hayat sunar ve kalıcı olmaz.
İşin reel boyutuna baktığımızda ise gerçekten de zamanın yetmediği, insanlar arası verimli görüşmelerin asgari seviyelere indiği, sanal ortam birlikteliklerinin tavan yaptığı bir süreç yaşıyoruz. Sanal dünyadan merhaba diyoruz, geçmiş olsun dileklerimizi, tebriklerimizi aklınıza ne gelirse hemen hemen hepsini buradan yapıyoruz. Gerçek bir kucaklaşma, sarılma, onu hissetme, derdine, sevincine ortak olduğumuzu karşıya sadece kelimelerle, resimlerle aktaramadığımızın farkında olmadan.
Göz göze temas olmadan iletişim olmaz, fiziksel temas olmadan sevinçler, kederler paylaşılmaz. O yüzden eş, dost, arkadaşlar olarak belli zamanlarda gerçek görüşmelere zaman ayırmalı, nitelikli beraberliğe önem verilmelidir. Sevinçli günleri paylaşmak ne kadar önemli ise acı günleri paylaşmak ondan çok daha önemlidir.
Ne demişler gerçek dost kara günde belli olur. Öyle bir günde arayıp sormayan, derdini paylaşmayan insanların dostluğu kumsala yazılmış yazı misali gibidir. Dalga gelmezse eğer yazı var olmaya devam edecektir, fakat bir dalga gelirse ilk dalgada o yazı silinmeye mahkum olacaktır.
Madem yaşadığımız bir hayat var onu da insani değerlere göre yaşamalı ve yaşatmalıyız. Hayatının dönüm noktası olan anlarda insanın en çok sevdiği kişileri yanında görememesi ne kadar acı. Aslında acı olan o kişileri yanında görememesinin yanında o kişilerle birlikte geçen yılların boş olması. Üzücü olan da bu değil midir?
Bize düşen görev çevremizdeki insanlara her daim, her ne olursa olsun mermere yazılan yazı gibi kökü asla kazınamayacak dostluklar inşa etmek, insanlarla bu amaçla birlikte olmak, hem iyi günde hem de kötü günde. Ne demişler gerçek dost iyi günde çağrıldığında gelen, kötü günde ise çağrılmadan gelendir diye. Gerçek dost olabilmek ve kalabilmek dileğiyle..