Yoruldum her gün yeni bir kadına şiddet haberi okumaktan.

Bireysel olarak elimden bir şey gelememesinin üzüntüsü içindeyim.

'Memleketimin kadınının kaderi bu' demek ağrıma gidiyor.

Bu kader çok ağır bir kader.

Memleketimin kadını 14'ünde evlendirilir, 15'inde doğurur, 25'inde 8'inci bebeğini doğururken kanamadan ölür.

16 yaşındayken 60 yaşında bir erkekle evlendirilir memleketimin kadını.

Sonra birine vurulur, aşık olur ama aile meclisi kararı çoktan vermiştir.

Kim tarafından öldürülmesi gerektiğinin hesapları yapılır.

Memleketimin kadını evlenmeden önce babası ve ağabeyinden, evlendikten sonra kocasından şiddet görür. Gördüğü şiddetin boyutu, 'Hem döver, hem sever' denilerek yumuşatılır. Sırtından sopası, karnından sıpası hiç eksik olmadan ölümü düşlemeye başlar.

Memleketimin kadını okula gitmek ister. Öğretmen, ebe, hemşire olma hayali kurar.

'Sevgiline mektup mu yazacaksın?' denilerek karartılır hayali.

Kocasına doğum günü hediyesi almak için evden çıkar memleketimin kadını ama o hediyenin alınacağı koca, 'Neredeydin?' diye sorguya çekip üstüne bir de öldüresiye döver.

Memleketimin kadını cinsel tacize uğrar. Aile üyeleri, 'Aman kimse duymasın' diye örtbas eder.

Boşandığı eşi sokak ortasında, herkesin gözlerinin önünde defalarca bıçak sallar memleketimin kadınının bedenine, ailesi sahip olmaz cenazesine 'Kocasından ayrıldı, namussuzluk etti' diye. Morgda kalır günlerce. Cenazesini alan olmayınca, belediye görevini yerine getirir.

Bir aile, bir elalem çekiştirir durur ellerinden.

Paramparça olur ruhu, bedeni, beyni.

Sesini duyan olmaz…

Bunca şiddetin, merhametsizliğin, gözyaşının arasında tüm mesele sevebilmeyi öğrenmek. Sevgi denince romantiklikle suçlamaları savruluyor sağa sola bugünlerde. 'Yaşam o kadar zorlu ve acılarla dolu ki, sevgi hiçbir şeyin çaresi olamıyor' sözleri yankılanıyor orada burada.

Yok arkadaş.

İş öyle değil.

Sevgi var ya, bu dünyanın ölüm kadar en çıplak gerçeği.

Sevebiliyorsan eğer, yüreğin genişliyor, ruhun huzur buluyor.

Nefretin, kanın, savaşın, gözyaşının ve acının sevgiyi tuşa getirmesine engel olabilmek için sevgiyi öğrenmek gerekiyor.

Okuduğum ne ilk ne son olacak yeni bir kadına şiddet haberinin ardından yazıldı bu satılar.

Arızanın baş gösterdiği saatlerde.

Durduğum yeri,

Yeniden,

Yine,

Bir kez daha sorguladığım anlarda.

'Ben mi yanlış yerde duruyorum? Yoksa başkaları mı?' diye düşündüğüm karmaşada.

Ve...

Yeniden,

Yine,

Bir kez daha karar verdim ki, sevgi yoksa yürekte, hiçbir şey var olamaz.

Sevginin aydınlattığı yüreklere gün aydın olsun bu sabah.

Rast gelsin hepimize...

ğı yüreklere...

Yoruldum her gün yeni bir kadına şiddet haberi okumaktan.

Bireysel olarak elimden bir şey gelememesinin üzüntüsü içindeyim.

'Memleketimin kadınının kaderi bu' demek ağrıma gidiyor.

Bu kader çok ağır bir kader.

Memleketimin kadını 14'ünde evlendirilir, 15'inde doğurur, 25'inde 8'inci bebeğini doğururken kanamadan ölür.

16 yaşındayken 60 yaşında bir erkekle evlendirilir memleketimin kadını.

Sonra birine vurulur, aşık olur ama aile meclisi kararı çoktan vermiştir.

Kim tarafından öldürülmesi gerektiğinin hesapları yapılır.

Memleketimin kadını evlenmeden önce babası ve ağabeyinden, evlendikten sonra kocasından şiddet görür. Gördüğü şiddetin boyutu, 'Hem döver, hem sever' denilerek yumuşatılır. Sırtından sopası, karnından sıpası hiç eksik olmadan ölümü düşlemeye başlar.

Memleketimin kadını okula gitmek ister. Öğretmen, ebe, hemşire olma hayali kurar.

'Sevgiline mektup mu yazacaksın?' denilerek karartılır hayali.

Kocasına doğum günü hediyesi almak için evden çıkar memleketimin kadını ama o hediyenin alınacağı koca, 'Neredeydin?' diye sorguya çekip üstüne bir de öldüresiye döver.

Memleketimin kadını cinsel tacize uğrar. Aile üyeleri, 'Aman kimse duymasın' diye örtbas eder.

Boşandığı eşi sokak ortasında, herkesin gözlerinin önünde defalarca bıçak sallar memleketimin kadınının bedenine, ailesi sahip olmaz cenazesine 'Kocasından ayrıldı, namussuzluk etti' diye. Morgda kalır günlerce. Cenazesini alan olmayınca, belediye görevini yerine getirir.

Bir aile, bir elalem çekiştirir durur ellerinden.

Paramparça olur ruhu, bedeni, beyni.

Sesini duyan olmaz…

Bunca şiddetin, merhametsizliğin, gözyaşının arasında tüm mesele sevebilmeyi öğrenmek. Sevgi denince romantiklikle suçlamaları savruluyor sağa sola bugünlerde. 'Yaşam o kadar zorlu ve acılarla dolu ki, sevgi hiçbir şeyin çaresi olamıyor' sözleri yankılanıyor orada burada.

Yok arkadaş.

İş öyle değil.

Sevgi var ya, bu dünyanın ölüm kadar en çıplak gerçeği.

Sevebiliyorsan eğer, yüreğin genişliyor, ruhun huzur buluyor.

Nefretin, kanın, savaşın, gözyaşının ve acının sevgiyi tuşa getirmesine engel olabilmek için sevgiyi öğrenmek gerekiyor.

Okuduğum ne ilk ne son olacak yeni bir kadına şiddet haberinin ardından yazıldı bu satılar.

Arızanın baş gösterdiği saatlerde.

Durduğum yeri,

Yeniden,

Yine,

Bir kez daha sorguladığım anlarda.

'Ben mi yanlış yerde duruyorum? Yoksa başkaları mı?' diye düşündüğüm karmaşada.

Ve...

Yeniden,

Yine,

Bir kez daha karar verdim ki, sevgi yoksa yürekte, hiçbir şey var olamaz.

Sevginin aydınlattığı yüreklere gün aydın olsun bu sabah.

Rast gelsin hepimize...