Gazeteci dostumuz Yusuf Yavuz günlerdir yazıyor. Yıllardır yazıyor da, son günlerde yeniden ve ısrarla gündeme getirdi. Cümlelerini aynen taşıyacağım buraya. Diyor ki;  “2009 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne dâhil edilen Likya kentlerini yaratan coğrafya adım adım mermer ocaklarıyla kuşatılıyor. Taşa yazılan uygarlık, mermer ve taş ocaklarıyla coğrafyanın hafızasından silinmek üzere”… Bölgedeki taş ocakları yağmasını da bir dizi mesajla özetledi. Görün o coğrafyayı, içiniz kanar, yüreğiniz burkulur. Kan beyninize sıçrar.

AVUSTURYALILAR ÇALDI
Birlikte hatırlayalım: Demre-Kaş yolu üzerindeki dünyaca ünlü Trysa anıt mezarı, 1882’de yetkili makamların izniyle Viyana’ya götürüldü. Avusturyalılar tarafından parçalandı, parçaları Demre’ye yanaşan gemiye yüklenip taşındı. Çalındı yani… Anıtın duvarlarında İlyada ve Odysseia’dan bölümler ile mitolojik öyküler anlatılıyordu. Eşsiz bir mezar anıtıydı. Şimdi Viyana’da müze deposunda duruyor. Göremezsiniz bile. Bize de maketi kaldı. 

YAĞMALANAN COĞRAFYA
Trysa’nın çilesi bitmiş değil. Yağma sürüyor. Etrafında başka lahitlerin yer aldığı, antik çağlardan kalan çiftlik ve işliklerin keşfedildiği Trysa, günümüzde de mermer ocaklarıyla çevrili. “Trysa’nın da içinde yer aldığı Orta Likya coğrafyası yaklaşık 15 yıldır ardı ardına açılan mermer ve taş ocaklarıyla tarumar ediliyor. Bu bölge doğal ve kültürel peyzajıyla birlikte bütün olarak korunmalı. Yüzlerce yıldır korunan coğrafya son yıllarda yıkıma uğruyor” diyor Yusuf Yavuz.

ANTİK KENTİN HEMEN YANI
Demre Vadisi’nin batısında, Kaş’a bağlı Gökçeyazı köyünde yeni bir mermer ocağı izni daha verildi. Ruhsat sahası yaklaşık 1000 dekar. Trysa’ya da birkaç yüz metre mesafede. Antalya Valiliği, 27 Kasım 2024’te, tarihi mirası paramparça edecek bu proje için ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı verdi. Futbol insanı Mustafa Denizli, “İçimizdeki İrlandalılar” deyimini dilimize sokmuştu. Aynı ayakla biz de yürüyelim. Avusturyalılar 143 yıl önce Trysa anıt mezarını parçalara ayırıp çaldılar. ‘İçimizdeki Avusturyalılar’ ise yağmayı, talanı sürdürüyor.

AVATAR FİLMİNE BENZİYOR
Orta Likya bölgesindeki yağmayı gündemde tutmaya çalışan Yusuf Yavuz’a kulak kesilelim. Son yıllarda Kaş, Demre, Finike ve Elmalı’da 500’e yakın ÇED işlemi yapıldı. “Bu ürkütücü bir rakam. Vadileri, suları ve kültürü var eden karstik coğrafya da ölüyor”. Devlet çilek ağaçlarını, meşeyi, makiyi ağaçtan saymıyor. Trysa ve çevresi maki denizi gibi. Yemyeşil. Bugünlerde giderseniz ağaç çileklerini tadabilirsiniz. Her yer onlarla kaplı. Kırmızı gövdeli çilek ağaçlarını gördüğünüzde kendiniz Avatar filminin sahnesinde bulursunuz. Öylesine egzotik, çarpıcı, insanı sarsan, alıp götüren bir coğrafya.  

BU COĞRAFYA KORUNMALI
Bu Avatar cennetini, Mad Max cehennemine çeviriyorlar son yıllarda. Görüntüler bir kıyamet sahnesini andırıyor. Demre’den doğuya doğru gelin. Finike’de ağaçlar portakal yüklü şimdi. Fakat maden ocakları portakal ağaçlarını dibine kadar inmiş durumda. Bu rant arsızlığı, bu karanlık sermaye, çevre mücadelesinin simge isimleri Ali Ulvi-Aysin Büyüknohutçu çiftini katletti orada.  Katliamın üstü kapatıldı. Yağma, talan dur durak bilmiyor. Tarih, kültür, doğa, cennet, tarım, portakal, çilek ağaçları filan tanımıyor. Öylesine çılgın, arsız, vahşi… Yusuf Yavuz’un satırlarıyla bitirelim yazımızı: “Trysa, Hoyran, Kyaneai gibi erken Likya döneminin izlerinin tüm canlılığı ile sürdüğü yerleşimler Anadolu’nun 2500 yıllık geçmişine ışık tutuyor. Birçok tescil edilmemiş olası yapı kalıntısı da zorlu coğrafyanın koynunda. Orta Likya bir kültür havuzu ve bütünüyle korunmalı”...