Orada; dört bir tarafı benliğim ve belirsizliğimle çevrili, istersem güneşe dilersem de en derin karanlığa dokunan, istediğimi asıp istediğimi yücelttiğim hükümdarlığım kurulu. Gökyüzüyle bağlantılı, düşlerimle şekillenen bir görsel şölenin ortasında gibi sanki.

Bu dünyanın surları, zaman zaman epey yükselerek benliğimin güvenliği için sert bir kalkan oluyor. Bir tarafta sevinç bahçelerimi yeşillendiriyor, diğer tarafta hüzün ormanları; hepsi de bana ait bir kalenin çevresinde kendi krallıklarını kurmuş.

Ancak asıl anlam, bu krallıkları birbirine bağlayan köprülerde saklı.

Güneş ışığının içimi aydınlatmasıyla, kafamın içinde bir umutsuzluk vadisinde dolaşmak bazen şaşırtıcı oluyor açıkçası.

Ancak vadide yankılanan çığlıkların arasında, güçlü bir direnişin de filizlendiğini hissedebiliyorum.

Her geçen an ve anı karanlığın hükmetmeye başlamasına karşı bir meydan okuma olabilir mi?

Bu karanlıkla yüzleşmek, bir güçlenmeye ve oldukça derin bir rahatlığa davet ediyor belki de.

Kafamı kaldırıp gökyüzüne doğru bakıyorum ve bu bakışla birlikte içimdeki küçük kız çocuğu şımarıyor. Hayata en umulmadık anda bile gülümseyişimdeki bağlılık, bir nehrin berrak suları gibi. Bu akış, karanlıkları bile aydınlatan bir ışık kaynağı misali.

Bu içimdeki dünyanın hükümdarı olarak, minnettarlık zirvesini daha önce hiç bu kadar yüksek görmemiş gibi hissediyorum. Sağlığım, deneyimlerim ve hatta hatalarım...

Her biri, zirvenin en tepesine tırmanışımda birer basamak.

Minnettarlık en çok da içimdeki sükûneti güçlendiren, hayatın kocaman değerini kucaklamamı sağlayan bulunması zor ama bulduğunda ise şanslı hissettiren bir duygu.

Kafamın içindeki bu yer, belki de hayatın tam da kendisiyle baş başa yürüdüğüm apayrı bir ülke. Her bir köşesi, benimle konuşan bir öğretmen, bir yol gösterici. Bu garip yer, kim olduğumu ve neden burada olduğumu sorgulamam için ellerini uzatmış tutmamı bekliyor.

Belirsizlikle de çevrili olsa, içimde yarattığı bu karanlık ve aydınlıklarıyla beni ben yapan aslında. Ve ben, içimdeki hükümdarlıktan öğrendim ki, kendi hayatımın şiirini yazan bir şairim aslında. Her bir anı, bir satır, her bir hata sandığım deneyimlerim ise belki bir kıta ekliyor şiirime.

İçimde hala büyümemiş bir kız çocuğunun şımarık gülüşüyle yaşamın bana verdiklerini almayı becerebildiğimi tüm içtenliğimle hissediyorum. O masum gülüş, koca bir ömrün getirdiği her şeyi sevinç ve heyecanla karşılayabilme yeteneğimle tanıştırdı beni. Gözlerindeki meraklı bakışlar ise her yeni günü keşfetmenin büyüsüyle yüz yüze getirdi benliğimi.

Güç, aslında insanın yalnızca kendi krallığına hükmedebildiği kadardır.