Dünyayı kasıp kavuran, birden fazla ülkede veya kıtada, çok geniş bir alanda yayılan Covit 19 pandemisinden nasibimize düşeni istemeden aldık. Bu bulaşıcı hastalık ile yaşamaya alışmak en kötü senaryo olacaktır. Gitmesini, ilaç bulunmasını bekliyoruz.
Bu bulaşıcı hastalığın etkisi; bireylerin bağışıklığına, insanlarla karşılaşma sıklığına, ulaşım şartlarına, temizlik anlayışlarına, sağlık altyapısına ve eklenebilecek birçok sebebe bağlı olarak ve özellikle virüsün yeteneğine göre değişecek.
Fakat en çok hayatlarımız değişti.
'Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin' diye sormak bile anlamsız. Yazılan kitaplar, seyredilen filmler yaşanıp bitmiş bir dünyanın anıları gibi. Üç ay önce ile şimdi yaptıklarımız arasındaki tek ortak nokta temel ihtiyaçlar.
Ölüm haberleri duyuldukça çaresizlik ve korku artıyor. Düşmanı bilmiyor ve tanımıyoruz. Korku dağları bekler modunda kapanıyoruz.
Bu gün ne zaman nerede olabileceği belli olmayan bir tehlike içerisindeyiz. Mücadele edilecek bir mesele olmadığı için sanatçının da anlatabileceği bir şey yok. Bir haksızlık yok. Adalet sadece eşit olmayan sağlık şartları için sorgulanıyor.
Amaçlarımız anlamsız. Anne babamıza bile yardım edemiyor onları göremiyoruz.
Tokalaşmak, sarılmak, öpmek çok uzak. İnsani duyguları görüntülü telefon konuşmaları ile yaşamaya çalışıyoruz. Bütün bunlara rağmen yıkılmadım ayaktayım modunda kuralları tanımayanlar çok daha büyük tehditler oluşturuyor. Bu sefer birisine karsı değil insanlığa karşı çaresiz kalıyorsun. Bana bir şey olmaz diyemiyor artık kimse.
Sanatçı için yalnızlık çoğu zaman aranan bir dilim. Eserine odaklanmak, yoğunlaşmak için gerekli. Zaman o kadar çok ki! Ama iki arada bir derede yaptığım çalışmaların hiçbirisini yapmıyorum. Üretemiyorum! Üretememenin nedeni nedir bilmiyorum.
Duygularımı paylaştığım çoğu arkadaşım benden farklı değil üstelik. Herkesin üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi. Herkes bekliyor. Normale dönmeyi bekliyor.
Sonuçta normal olmayan bir durum yaşanıyor. Savaş yokken savaşta, kıtlık yokken kıtlıkta, dostların varken dostsuz, işin varken işsiz, okulun varken okulsuz... Yani her şeyi varla yok arasında yasadığımız bu dönemlerin geçmesini ve normale, normların belirlediği kurallarımızın olduğu sosyal hayatımıza dönmeyi bekliyoruz.
Sanat nerede bekliyor? Corona günlerini fırsata çevirelim söylemleri umudumuzu kaybetmemek adına beni cesaretlendirmedi maalesef. Çünkü herkes gibi sanat da bekliyor.
Sanat; sanat ortamlarını, atölyelerini, öğrencilerini, seyircilerini, sanatseverleri, sergileri, galerileri, tiyatro sahnelerini, sinema salonlarını, çalıştayları, bienalleri, sanat fuarlarını, kitapevlerini, konser salonlarını, opera binalarını yani bütün enstrümanlarını bekliyor. Sanat hayatın normale dönmesini bekliyor.
Ancak bu bekleme sürecine en çok yardım eden gene sanat oldu. Sanat programları seyredildi, filmler izlendi, konserler dinlendi. Sanal sergiler, müzeler herkese açıldı. Sanat olmasaydı siyasetçiler çok zor durumda kalırdı.
Sanatçı üretmeye en kısa sürede başlayacak. Yenidünyada silahlar artık çok farklı ve insan faktörü bunun neresinde belli bile değil. Yazılan senaryolar e-ticaret, e-okul, e- eğitim, homeofis, e-alıveriş, e-sağlık gibi internet dönemini işaret ediyor. Bu işaretler de insanların daha fazla yalnız olacağını gösteriyor. Yalnızlığın en iyi arkadaşı sanattan başka kim olabilir?
Durum böyle olunca bir sonraki karanlık günlerin daha kolay geçmesi için sanat eserleri üretilmeli.
Sanat ihtiyacınızın zorunlu olmaması dileği ile.