Çoğu kişi için sancılı geçen dönem; ergenlik; aslında en verimli hissettiğimiz, hatıralarımızda her şeyi yapabileceğimize inandığımız ve çoğu bu günkü düşünce şeklimizle saçma gelen ama yaptıklarımız dönemidir aslında. O zamanın güzelliği yapabiliyor olmazdı belki de. Başka hiçbir dönemde o sıklıkla kalp atışlarımızı hissederek aşık olmadık. Başka hiçbir zaman o kadar çok üzülmedik ve o kadar çabuk üzüldüğümüz şeyleri unutmadık. Başka bir dönem yok ki o kadar duygusal şiir yazmadık ve o zaman okuduğumuz kadar güzel şiirler okumadık. Şaşırdıklarımız karşısında gözlerimiz hiç o kadar çok büyümedi. Beğenilmek hiçbir zaman o dönemdeki kadar önemli olmadı. Hiçbir zaman ergenlik dönemi kadar dürüst, cesur ve adil olmadık. Ancak o dönemler geçti ve o dönemleri geçirenleri beklide kıskandığımız için devasa kaosun içindeki boğuşan insanlarla konuşuyormuş gibi ergenlik dönemindeki gençlere yardımcı olmaya çalışıyoruz.
*****
Özlediğimizi inkar ettiğimiz genç bedenlerimiz mi? Özlediğimizi inkar ettiğimiz zaman geçtikçe kırıntılarının peşinde koştuğumuz, aman vücudumuzda eksilmesin diye takviye aldığımız hormonlar, vitaminler ve estetik dokunuşlar mı? Yoksa özlediğimiz ve anılarımızı anlatırken sık sık kullandığımız 'ben gençken' diye başlayan ve sıra dışı hikayelerimizi anlattığımız anılarımız mı? Gerçekten ergenlik dönemimiz mi? Ben özlüyorum. Bir ergin olarak yaş aldıkça, içimde azalanları gördükçe, korkularımın arttığını, yeni başlangıçlar için zamanın daraldığını hissettikçe daha çok özlüyorum. Diğer yandan yasadığım hiçbir şeyi ve dönemi bir daha yaşamak istemiyorum. Yaşadıklarımın kazandırdıklarıyla mutluyum. Beni ben yapan yaşamım. İyisiyle kötüsüyle, dersleriyle, iyi kileri, keşkeleriyle, dostlarımla, düşmanlarımla, hayallerimle, hayal kırıklıklarımla kısaca benle. Sanatçı hayatı ile var. Yaşanan bir hayat olmasa sanatçıya ait bir sanatta olmayacaktı. Her eser yaşanmışlığın ürünü. Üstelik sanatçıysanız şaşırmaya hala devam ediyorsunuz. Hayatın tadını çıkarmanız dileği ile…